3.9

2K 92 28
                                    

22.

Bunun anlamını düşünüp dururken sabahın ilk ışıkları odamın camından yansıyordu.

Onun ellerini, yüzünü, dokunuşunu.

En çokta bana bakarken ki gözlerinin aldığı şekli özlemiştim.

Anlamını düşünüp dururken aklımda beliren o sikik ses bütün dengemi alt üst etti.

22 bir adam olabilirdi.

Elif'in hiç unutamadığı ve bileğinde taşıdığı bir adam?

Olamaz mıydı?

Tam anlamıyla açıklamamıştı. Düşündükçe sinirlerim gevşerken rahatça bir nefes alamamıştım bile.

Gözlerimi kapattım.

Tekrar açtığımda sabah artık olmuştu.

Annemle Gül kahvaltıyı hazırlamışlardı. Normalde erken uyanmışsam bazen ben de hazırlıyordum, elime yapışacak değildi ya.

Bu defa erken uyanan onlar olmuştu.

"Günaydın." Esnerken telefonumu elime alıp eşofmanın cebine atmıştım. Gül'ün saçlarına öpücük kondurduğumda bana sarıldı.

"Abicim bugün senle bir şey konuşacağım."

"Tabii gülüm." Sofraya geçtik. Babam yoktu, annem ben Gül sessizce kahvaltımızı ederken telefonuma bildirim gelmesiyle elim cebime gitti.

22: günaydın (:

22: senden evvel uyandım. Bu akşam davete katılacağım için alkol almayacağım (:

Alparslan: bir zahmet alma alkolik oldun iyice gülüm. İyi değil o kadar içmek, daha gençsin. Yazık için dışın rakı balık.

Telefonu kenarı gülerek koyduğumda annemle Gül birbirine komik bir şeye bakar gibi bakıp bakıp gülüyordu.

"Bana mı bu gülüşünüz?"

İkisi de saklayamadı. O sırada kapı çalınca onlara oturun der gibi bakıp kapıya yöneldim.

Siktir Eray.

Lan rüyanda mı gördün andaval suratlı?

"Komutanım sabahı şerifleriniz hayrolsun."

Kafamla içeriyi işaret ettim.

"Geç bakalım yine ne yumurtlayacaksın."

Hızlıca içeri geçti. Ben de onun peşinden içeri geçince telefonumu cebime attım. Gül hemen kalkıp ona da tabak bardak getirmeye gitti.

Annemin elini öptü.

"Hayırlı sabahlar, rahatsız etmedim değil mi Nihan Teyzecim?" Annemde gülüp sırtına vurdu.

"Ne rahatsızlığı oğlum sen de benim çocuğumsun."

Otuz iki diş sırttı namussuz.

"Oturayım mı komutanım?"

"Otur lan." Dedim hızlıca. Gül ona da tabah çatal bardak getirip önüne koydu.

"Hoş geldin abi."

Yüzüne dahi bakmıyordu. Aferin benim kardeşime. Güldüm o an kendime. Zaten baksa da Eray'la olmasına bir şey demezdim. İyi çocuktu, kötü alışkanlığı yoktu. Öyle herkesle düşüp kalkan biri de değildi. Ne üdüğü belirsiz biriyle olmasındansa en azından bildiğim biriyle olmasına ses etmezdim.

"Hoşbuldum." Dedi, Eray. Sonra ona verilen tabağa kahvaltılıktan, keteden* çeçilden* koyup yemeye başladı.

"Hangi rüzgar attı seni buraya?" Kaşları çatık bana döndü.

"Senle kahvaltı etmek istedim komutanım."

"Oğlum senin sevgilin yok mu? Görevden döndüğümüz gibi yüzümü yıllardır görmemişsin sanki çıkıp hemen buraya geliyorsun?"

Yutkundu.

Gözleri Gül'e gitmedi. Sadece onun tabağına baktı.

"Yok." Keskin ve net cevap. Ses etmedim. Kahvaltıdan sonra annem komşuya geçerken Eray ve ben salonda çay içmeye devam ediyorduk. Gül'de bana bir şey diyecekti ama Eray bir türlü gitmiyordu. Gitte desem yanlış anlayacaktı.

Gül yanımıza geldiğinde öksürdü.

"Abi, annem varken diyemedim ama. Benim senle önemli bir şey konuşmam lazım."

Eray bardağı tutan elini koltuğa dayamıştı. Öylece benle beraber Gül'ü dinlerken, kaşlarım iyice çatıldı.

"Ne oldu kızım? Sınıfta mı kaldın?"

Başını iki yana salladı.

"Aydemir var ya abi," dedi, bizim mahallede oturan, mühendis bir adamdı. Yaşı da benden birkaç yaş küçüktü, öyle hatırlıyordum. Kaşlarımı iyice çatıp ee der gibi baktım.

"Abi iznin olursa ben-"

"BEN GİDEYİM KOMUTANIM," diye bağırdı birden Eray.

"Neden? Dur lan bi." Derken Gül devam ettiğinde ayakta dikiliyordu.

"Ben onla görüşmek için senden izin istiyorum."

Eray'ın tepkisine baktım. Ben şaşırmamıştım, kaç yaşında kızdı. Hem kardeşime güveniyordum, asla kötü bir şey yapmazdı. Hem de yaşı geliyordu artık, hayatına sevdiği birini alması: Hele de benim fikrime önem vererek danışıp yapması benim hoşuma giderken, Eray'ı dona bırakmıştı.

Donmuş gözleriyle bir bana, bir de Gül'e baktı.

Bana abi diyordu ama kendisi de 28 yaşındaydı. Artık bazı şeyleri anladığını düşünüyordum, ben de öyleydim.

Gül bana bakarken yutkundum.

Eray eğer adım atarsa ona öncelik verecektim.

Ama yapmamıştı.

Öylece koltuğa tekrar otururken Gül bana baktı.

"Tamam abim. Sen nasıl istersen, görüşün tanışın. Anlaşır gibiyseniz okulunun son dönemi ismini koyarız." Gül bana sımsıkı sarılırken ağlamaya başlamıştı.

"Teşekkür ederim abi. Çok teşekkür ederim, hep destekçim oldun." Başının üstüne koyduğum öpücükle geriledi. "Eray abi yabancı değil diye söyledim, o da şimdilik kimseye söylemesin olur mu?"

"Bana ağzını kapalı tut diyebilirsin Gül. Alınmam." Dedi, Eray. "Komutanım ben gidiyorum."

Kolundan hışımla tuttuğumda Gül ileri doğru kaymıştı. Anlamayan gözlerle ona bakıyordu. Ama ben anlayacak kadar zeki bir adamdım.

"Eray," dedim. "Söylemek istediğin bir şey yok mu? Sonra çok geç olacak."

Başını olumsuz anlamda salladı.

"Gül, mutluluklar dilerim. Umarım çok mutlu olursun."

Ve öylece gitti.

"Ne dedim ki şimdi ben abi?"

"Hiç," dedim. "Hiç gülüm."

Sevdanın dili vardı.

Anlıyordum.

Seviyordu. Haklıydı. Öylesine haklıydı ki, kız kardeşim konu olduğunda bile kendi yüreğimi düşünüp kötü bir şey diyemiyordum.

Eray gibi Elif'in mutluluğunu düşünemezdim.

Adam gibi adam, dedim içimden. Aşk demek ki kendine ait olmadığın zaman bile mutlu olmasını dilemekti.

Kete: Erzurum yöresine ait mayalı hamurdan yapılan bir çeşit kuru börek.

Çeçil: Erzurum yöresine ait eskimiş tel peynir.

(:

Hasta hasta sizi bekletmemek adına yazıyorum. Seviyorum demesem de olur bence (: ❤️ oy ve yorum

GÜNEŞ SOLARKEN SOKAĞA ÇIKMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin