5. bölüm (İnatçı )

185 80 6
                                    

Bundan sonra umut tohumlarım daha yeşermeye başlamıştı. Eylül kalbimde ulaşılma çabasında olduğum güzel bir hedef haline gelmişti. Ona ulaşmak onunla beraber bu çıkmaz dünyanın iyi ve kötü yanlarını kucaklamak istiyordum. Ona "Kardelenim" demek istiyordum. Evet en sevdiğim çiçeğin ikinci bir türü doğmuştu.
İlkinden daha güzel olan.
Ben inatçı biriyimdir fakat Eylül'ün günlüğünü okuduktan sonra biraz şüphe duydum açıkçası kendimden. Küçükken bir keresinde annesi istediği şeyi almadığı için Eylül ayak tırnağını kerpetenle sökmeye çalışmış. Daha neler neler. Çok zor olacak bu sevda anlaşılan ama benim pes etmeye hiç niyetim yok.
Ahh!! Eylül kalbime bir ok gibi aniden saplanıp çıkarmayı istemediğim. Ahh!! Eylül yüzünde gözünde tüm hayallerimi gördüğüm kadın. Ahh!! Eylül uğrana kaç kalem kırılır, kaç roman yazılıp,yırtıp tekrardan yazılır. Söyler misin ?

Artık geceleri huzurlu rüya alemine tekrar kavuştum eski günlerdeki gibi. Evet bunun sebebi sensin biliyorum. Bana eski heyecanlarımı, yaşama hevesimi, eski hislerimi tekrardan kazandırıyorsun. Tarif edemeyeceğim daha birçok şey var kadın!!

O gün kendimi bir kuş misali çok hafif hissederek uyandım. Aklımda birşey vardı. Eylül'ün karşısına birden çıkamazdım. Ona mektuplar yazmayı düşünüyordum. İlkini bugün yazacaktım. Ne yazmalıyım diye düşündüm.
Kahretsin!! Bende kendimi yazar zannederdim en azından çok şey yazmıştım. Fakat hiç bu kadar çıkmaza düşmemiştim. Bir selamla mı başlamalı mıydım söze yoksa, bin hasretle mi? Bilemedim.
Ne yazacağım konusunda o kadar çok düşündüm ki artık güneş batmaktaydı bunu fırsat bilip masamın başına geçtim. Akşamları ilham perileri daha çok uğrar yanıma. Başladım birşeyler karalamaya. Yazdım, sildim. Yazdım, çizdim. Yazdım, attım. Yazdım, kalemi kırdım. Yazdım tükendim. Allahım ne yapacağım ben,ne yazmalıyım. Ona nasıl sözcükler yazmalıyım ki beni merak etsin beni tanımak, benimle sohbet etmek istesin. Bir an çok da gözümde büyütmemem gerektiğini düşündüm. Fakat dediğim gibi bir andı sadece. Kalbimi bu derece hırçın dalgalar gibi, deli esen yeller gibi beni çıkmaz yollara yönlendiren bir rehber gibi yapan kadına ne yazmalı ?
Evet !! dedim birden tüm heyecanımla haykırarak. Ona şiir yazacaktım evet evet şiir yazacaktım fakat ne yazmalıyım? Önceden yazdığım şiir defterime göz attım fakat bulamadım bir türlü istediğim tonda birşey. Kendim şimdi bu dakika, bu saniye aklımda ne geçiyorsa onu yazmak istedim. Aldım heyecandan terlemiş olan elime kalemi, yazdım içimden ne sular seller akıyorsa.
Bir kağıdı doldurdum fakat çok fazla oldu diye bir kısmını sildim. Bir kaç satır bırakmam kafi olacaktı. Şöyle tamamlayabildim sözcüklerimi;
*
Kaybolmak istiyorum !
Kalabalık şehirlerde değil
Kollarında.

Kaybolmak istiyorum !
Kapkaranlık gecelerde değil
Kalbinde.

Kaybolmak istiyorum !
Kuytu köşelerde değil
Kirpiklerinde.
Kaybolmak istiyorum, kaybolmak istiyorum.

Mart(19)

Kafanız karışır, ruhunuz bulanır,kalp atışlarınız yavaşlar, düşünceleriniz iflas bayrağı çeker. Benimkisi de o.

Evet mektup adrese ulaştı mı kaygısından hep bunlar. Daraldım ruhum bir uçurum kenarında, ufuğa bakıp demleniyor adeta. Tüm hayati fonksiyonlarım durdu diyebilirim. Bu olayın bende yarattığı etkiyi daha önce hiç yaşamadım. Tomurcuk bile anladı bu aralarda ki ruh halimi. Oda benimle birlikte yas tutuyor herhalde. Bu aralar pek dışarı çıkaramadığım için bana küs sanırım. Ama ben onun kalbini kazanmasını bilirim. Mamasını verip biraz şefkatle başını okşadım mı hemencecik de geçiyor küskünlüğü. Çok ihmal ettim kızımı. Biraz dolaştırmak istiyordum. Tuttum tasmasından, çıkardım dışarı. Kanı kaynayan yaramaz çocuklar gibi yerinde duramıyordu adeta." Yapma kızım ! etme kızım sakin ol kızım ! " demekle geçti tüm yol. Bu sefer tomurcuk da fark etti onu her zamanki parka götürmüyordum. O da ondan sebep tanımadığı yerlere geldiği için biraz utangaçlık gösterdi çevreye karşı.
"Onun" evinin olduğu tarafa doğru gidiyordum. Kendimi sokakların karmaşık yapısında bırakıp çözümlenmesi güç bir bilmece misali kaybolup ilerliyordum. Kim bu adam ? Ne işi var burada ? Ne değişik bir yüz tipi var ? Dercesine bakınıyordu insanlar. "Sizi yiyecek degilim. Dünya dışı bir varlık hiç değilim." Diyesim geldi. (Diyemeden) devam ettim yoluma. Tanıdık geliyor! evet evet gerçekten tanıdık geliyor bu koku. Nerede duysam bu kokoyu, nerede hissetsem nerede şahit olsam tanırım bunu. "Kardelen" evet sokakları loş bir kardelen kokusu salmıştı. Bu çiçeği özel ķılan da kokusu ve ocak ayında açıp martın sonuna kadar da yapraklarını dökmediği için olmalı. Ne vefalı bi canlı ama! Onun kokusu diyorum artık ona. Her kokladığımda tüm kalbim sevinçten atar damarlarımda ki kanı sol yanımdan dışarıya doğru fışkırtmak istiyor adeta. Engel olamıyordum bu hisse. Zaten böyle olunca da hoşuma gitmiyor değil. Dokunmak istiyorum ellerimle rüyalarına. Hissetmek istiyorum nefesini. Senin bir eksik yanını tamamlayan bir parça olmak istiyorum. Senin için evet senin için çırpınıyor bu yürek şu saatten sonra. Daha ne kadar dayanabilirim buna günler birbirini kovalayıp duruyor. Ben sana her defasında bir adım daha yakın olmak için kendimi sokaklarına vuruyorum. Bilmediğim yerleri göremediğim sokakları gördüm sayende. Kaç kez tehdit aldım biliyor musun ? Çok sık sokaklarında dolaştığım için. Sapık mı kopuk mu belli değilmişim. Beni bilselerdi böyle konuşmazlardı tabi. Sorun da o ya bilmiyorlar ! Neyse ben seni sıkmayacağım bu tür gereksiz şeylerle. Çünkü sana yakın olmak için elimden ne geliyorsa fazlasını yapacağım "Kardelenim" sen yeter ki bi kelam et şu bedene. Ondan sonra seyret nasıl yakıyorum bu alemi "sen uğruna." Beni divane edecek zannedersem bu his.
Kısa bi süre oldu fakat sanki yıllarca seni bekliyormuşum gibi sanki en doğru kararım senmişsin gibi. Sanki tenim tenini bekliyormuş yıllar boyu. Sanki gözlerim gözlerine bakmak için bunca zaman tüm çevreye kördü. Bu hisler alır götürüyor beni çok uzaklara zaman zaman.
Korkuyorum okumaya Kardelenmin günlüğünü. Korkuyorum! Sonunu çok merak ediyorum fakat okuyamıyorum.

Kuşlar çok güzel uçuyormuş ! Aa! bizim komşu Hatice ablanın evinin önünde iki çam ağacı varmış. Rüzgarı tenimde hissediyorum. Damarlarımda kan akıyormuş. Sahi ben bunları daha önce neden farketmedim? Neden hayata yaşama hep ezber gözüyle bakıyormuşum neden? Neden? Meğer tek ihtiyacım âşık olmakmış anladım ve mutluyum.
"Dünya'ya bir başka güzel gözle bakarlar aşıklar." Derlerdi de inanmak istemezdim. Inanıyorum evet simdi inanıyorum.
Kim bilir yüzüne,gözlerine,kaşına kirpiğine hangi gözle hangi heyecanla hangi hayalle bakarım bilemiyorum.

Seninle aynı havayı solumak bile bana çok ayrı bir his katıyor aynı bankta oturup Deryayı birlikte seyretmekten bahsetmiyorum bile. Bunları daha fazla düsünürsem adım kaçık diye çıkar. Eminim. Şans benden yana olmuştu sanki. Çünkü iki gün sonra ona bir başka yerde rastlayacaktım. Ya da raslamış gibi yapacaktım. Hayvan barınağında. Oraya gidiş saatlerini öğrenmiştim zaten. Önceden gidip bir kaç dakika oyaladım kendimi ve tam da günlüğünde bahsettiği gibi aynı saatinde geldi yine. Ah ! Unuttum bunun daha gelmeden önceki heyecan vardı. Durun da onu size anlatayım. Ben evden daha önce hiç bu kadar mutlu ayrıldığımı hatırlamıyorum. En güzel elbiselerimi giyip en sevdiğim kokumu sürüp ayda bir baktığım aynaya çok dikkatli bakıp hemencecik çıktım. Dışarıda bir tanıdık görse özel bir randevun mu var ? Diye sorarlardı kessinlikle. Benim içime giren o tarif edilemez tatlı heyacan beni benden alıp uzak diyarlara uçuruyordu. Bir an önce gelsede ay çehresine bakıp dilimin nasıl tutulduğunu anlatayım. Geldi, gönlümün kayıp sevinçlerini tekrardan bana kazandıran kadın. Geldi, adını her anışımda tutkulu sancılar yaşattan kadın. Geldi, her çiçekte kokusunu aradığım kadın

EYLÜL'DEN SONRA | +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin