Bana göre hayal kurmak iki ihtimallidir;
Ya tümden aptallık ya da dünyanın en güzel olayıdır. Tabi insanlık var olduğu sürece aynı yemek yemek gibi insanlarda hayalleri birer birer yiyiyor. Bence hayal kurmanın da adabı olmalı, ne fazla bulutlarda gezmeli ne de tamamen ayaklarımız yere basmalı. Ama şöyle bir gerçekte var İlhan Berk'in dediği gibi "Kırarlar diye hayal kurmaktan vazgeçilmez"Hapishaneden çıktıktan sonra özgürlüğün kıymetini aşırı derece anladım. Hâlbuki, aslında özgürlük bizim elimizde bulunan en kıymetli hayatımızın parçasıymış. Hapishanenin o büyük mavi renkli kapısından çıktığım anda kafesten kaçmış kuş gibi uçmak istedim.
Karşımda annem ve Makbule teyzeyi görünce gözlerim dolmuştu. Bu hayatta bana değer veren, derdime derman olucak kişilerin olması beni mutluluktan duygulandırdı. Eve geldiğimde Lina en sevdiğim yemekleri yapmış masaya büyük özenle yerleştirmişti. Eve girmeden önce Ayla'nın evde olduğunu düşünmüştüm, ancak tüm beklentim yok oldu. Sanırım buralardan çok uzaklara, bilinmeyene doğru kaybolmuştu.
Ben farkında olmasam da annemin ve Lina'nın demesine göre 7-8 kilo vermiştim. Bana hemen kilo aldırmaya çalışmaları beni ilk günden aşırı zorladı. Sanki yapılan her şeyi ben yiyicekmiş gibi muamele yapmaları beni güldürmeye yetti. Ama şunu farkettim hangi evde olursa olsun ev yemeğinin güzelliği hiç bir yerde yok.
Ev halkıyla uzun bir sohbet sonunda herkes birer birer odalarına gitmeye başladı. Bu süreçte en çok Eda'yı özlemiştim ve o tam kalkarken;
- Eda dışarı çıkmak ister misin?
- Saat geç oldu ama sen istersen gelirim, üstüme hırkamı alıp geliyim.
Yanına hırkasını aldıktan sonra 15-20 dk dışarda gezdikten sonra eve geldik ve benim odamda günün yorgunluğuyla uyuya kaldık.
Sabahın ilk ışıklarında takım binasına gitmek için hızlıca evden çıktım. Ancak içimdeki ses her zamanki gibi değildi, büyük heyecanımın yerini umutsuzluk kaplamıştı. Kulüp binasına girdiğimde takım yoğun bir antrenman yapıyordu. Bende kulübün başkan yardımcısı Stefan Bey'in odasına şüphe içinde girdim.
Odaya girdiğime çok şaşırmış olmalı ki eli ayağı birbirine dolaştı. Sonra bana karşı sert tavır sergilemeye başladı.
- Senin yaptığım asla profesyonelce değil, DEĞİL ...
Sesinin tonunu her kelimesinde biraz daha artırarak sinirini bana aktarıyordu. Hâlbuki bilmiyordu benim suçsuz olduğumu zaten anlatsam da anlayamazdı, o yüzden sessiz kalmayı tercih ettim. Yaklaşık olarak 1 saat boyunca konuştuk ve ben hep kısa cevaplar vererek ( Haklısınız efendim, tabiki vs.) sohbeti devam ettiriyordum.
Uzun konuşmanın sonunda bana 3 seçenek sundu;
1) Ligin son 3 maçında kendimi kanıtlayıp şampiyonluk için katkıda bulunmam
2) Başka bir takıma hiç ücret almadan transfer olmam
3) Lisansımı tamamen feshetmekHangisini tercih edeceğim hakkında hiç bir fikrim yoktu ama şunu biliyordum 3. asla seçmeyecektim. Çünkü hayallerime zarar gelmesini istemiyordum.
Antrenmanın sonuna da yetişmiş olsam da takımdaki herkes beni görünce mutlulukları gözlerinden okunuyordu. Herkes gittikten sonra ben bir süre daha kaldım. Takım binasından çıktıktan sonra caddenin tam köşesinde, kırmızı siyah renkli gösterişli panosuyla dikkat çeken, yeni açılmış dönerci dükkanı görünce, elim cebime gitti. Cebimden 3 Euro çıkınca moralim bozulsa da çalışanlardan rica ederek döneri almıştım. Dükkan sahibi Türk olduğundan yanında kola vermişlerdi.
Dükkan sahibini görünce aklım İstanbul'daki hayatıma gitti. Kendine geldiğinde güneş batmak üzereydi ve hemen eve gitmek istedim. Birbiri ardından sıralanmış sokakların içinden asfaltta yansıyan gölgesimi izleyerek devam ettim. Caddenin karşısına geçtiğim de arkası dönük küçük bir kız çocuğu çöpte yemek arıyordu. Elimdeki dönerden daha hiç ısırmadığım için mutlu olmuştum. Kız birinin yaklaştığını görünce korkuyla bana doğru baktı. Kızı hemen tanımıştım daha önce döner verdiğim esmer kızdı. Elimdeki döner ve kolayı ona uzattım. Sanırım daha öncede verdiğim için birazcık utanmışdı. Daha fazla zor duruma sokmamak için hızlıca eve doğru ilerledim.
Ne demişler iyilik yap, denize at. Zaten evde illaki bir şeyler vardı.
Yarınki antrenman için kendimi çok iyi hazırlamam gerekiyor. Çünkü 4 gün sonra maç vardı, ilk on bire giremesem de ikinci yarı oyuna girmek için her şeyi yapmam lazım.
Eve geldiğimde herkes yemeğini yemiş salonda yoğun bir sohbet geçiyordu. Bende mutfakta kendime atıştırmalık bir şeyler aldıktan sonra sessizce odama dinlenmeye gittim. Çantamın küçük bölmesinde Ayla'ya yazdığım mektuplar aklıma gelince, elime kağıt kalemi aldım ve içimdeki duyguları döktüm yine.
Acaba Ayla'ya sevgimi hissettiremedim mi? Yanlış bir şey mi yaptım? Birlikte olursak tuhaf olur diye mi çekip gitti? Aklımdaki sorulara bir türlü cevap bulamadım. Hâlbuki o gelse " sana şans vericem" dese, dünyayı bana vermiş olur haberi yok. Geçen gün yazdığım mektuplardan birinin sonuna"gel otur biraz, yaşlanınca kalkarsın"yazdım. Bir yerde görmüştüm bu sözü ama nerede olduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu.
Ay gece demekti, gece Ayla demekti. hapishanede her gece derdimi anlattım, belki ayın ışığı Ayla'ya benden bir şey bırakır diye. Antrenmana erken saatte gitmek istedim bu yüzden erken saatte uyudum.
Antrenmandan çıktıktan sonra eve tam girecekken lüks bir araba yanımda durdu ve camdan bana seslendi.
Arkadaşlar her geçen gün kendimi geliştirmek için uğraşıyorum beni destekleyen herkese teşekkür ederim. Arkadaşlarınıza tavsiye edebileceğiniz bir kitap olması dileğiyle.
![](https://img.wattpad.com/cover/217451205-288-k708786.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAĞMURDA SAKLI(TAMAMLANDI)
Cerita PendekBir anne düşünün Çocukları için hastalığını bile önemsemeden gece gündüz çalışan Bir çocuk düşünün ailesi ne kadar elinden tutmaya çalışsa da umursamayan Ve onu düşünün her şeye rağmen geleceğine sıkı sıkı sarılan biri