Jın: irene?
İrene: jın ben çok kötüyüm.
5 yıl sonra ilk defa onu burada görüyorum, - tanıştığımız yerde- oysa benden ayrıldığı zamanki gururlu irene'den eser dahi yoktu.
Hayatıma ağır darbeler indirenlerden biride oydu ve hala o yüzüyle karşıma çıkabiliyordu. "Cidden insanlık bu kadar ucuz mu?". İrene yanımda kendini düzelterek anlamsız anlamsız bakarken sinirle kolumu ondan çektim.
"jin nereye?". Gözlerim bir yanardağ gibi alev püskürüyordu. Kalbim onun acısını hala taşıyordu ve bu acıyı son üç yılda saran kişinin yanına gitmek istiyordum. Ne kadar o kız hiç birşeyin farkında olmasada ben ona bağımlı olmuştum tıpkı bir eroin gibi, o kız benim sarhoşluğumdu o kız benim için ölümle kalım arasındaki en ince çizgiden bile daha ince bir yere sahip solmaya yüz tutmuş hayatımda. O benim şuramdaki tek gülüşüm.
Sinirle bisikletime bindim ve irenden oldukça hızla uzaklaşmaya başladım. Huzlı kullanıyordum. Ayaklarım pedal çevirmekten taakatsiz kalmıştı. Nereye gittiğimi bilmiyordum veya ayaklarımın beni nereye götürdüğünüde. Sadece gidiyordum işte.
Dar ara sokaklardan geçtikten sonra. En ücra köşelerdeki gece kondulardan birinde durdum peki niye mi?
Siz jisoo zengin biri sanıyorsunuz öyle değil mi?
Evet zengin... Ama, onun kalbi zengin.Oda benim gibi burslu bir öğrenci, bunu geçemsene öğrendim. Tae ve benden başka kimseninde bildiğini sanmıyorum zaten. Şöyle açıklayayım jisoo'nun ikiz bir kardeşi var ve o zengin bir ailede tabi ikiside bunu biliyor. Ama o kızın pek okumaya niyeti yok, o yüzden okula onun yerine jisoo geliyor. Ve ben bunu jisoo yerine yanlışlıkla o kızı takip ettiğim gün anlamıştım.
"Ama o benim bunu bildiğimi bilmiyor tabi. Ama öküz kim seok jin naptı? Herşeyin içine çok güzel bir biçimde etti."
Sokağın sonuna sürdüğümde pembe duvarları olan, minik ev beni karşıladı. Her zaman yandığı gibi bugünde yanıyordu masasındaki o minik lamba. Camdan yansıyan görüntüsüyle gece geç saatlere kadar ders çalışmanın verdiği yorgunluğu düşünüyordum, o küçücük beden nede çok yük taşıyor öyle.
Bisikletimi duvara yasladım ve ilerideki küçük büfeden pirinç şarabı alıp içmeye başladım. Kafam allak bullak olmuştu, sürekli onu düşünüyordum. Onun kokusu, dudakları, gözleri, saçları, pamuk beyazı teni... Herşeyi herşeyiyle ona hastayım.
►Jısoo
Sakin kafayla aldığım duştan az önce çıkmış, bilgisayarın başında canlı etütümün başlamasını bekliyordum. Bu sırada saçlarım ıslaktı. Üzerimde ince askılı beyaz bir bluz ve altındada ince bir şortum vardı. Sırtımdaki havluyu saçlarıma sardıktan sonra eksik olduğum bir kaç konu için not çıkaracağım aklıma geldi ve hemen çekmecemden bir defter alıp not yazmaya başladım. Ama gece uyanık kalmak için bana sert bir kahve gerekliydi, kahve almak için mutfağa yöneldiğim sırada kapı çaldı. " gece gece kim olabilir ki?". Kapıya doğru yöneldim ve kulbunu eğerek açtım ve açtığım an kucağıma düşen bir adet bay seokjinle baş başa kaldım.
Biraz kötü görünüyordu, onu o halde bırakamazdım. Kolundan tutup kaldıracağım sırada kendi ayağa kalktı.
Sarı saçları dağılmış, zaten dolgun olan pembe dudakları dahada şişmiş ve kızarmıştı. Saçları hafif ıslaktı, ıslanan beyaz tişörtünden karın kaslarını görebiliyordum. Boyu niye bu kadar uzun du ve neden omuzları böylesine geniş-istese omuzlarında bir ev inşa edip yaşayabilirim-
Gözlerim gözlerini bulduğunda bana baktığını gördüm. Biraz sonra yavaş yavaş üzerime gelmeye başlamıştı ve bende normal olarak geri geri gidiyordum. Eliyle arkasında açık kalan kapıyı itti ve kapı kapandı. "şuan gerçekten ne oluyor? kim jisoo krndine gel hemde hemen!"
Tam karşı çıkacağım sırada sırtımın duvarla buluşması beni bu durumdan mahrum etti. Kollarını iki yanıma duvara doğru dayamış gözleriyle beni izliyordu. Bu kadar güzel bakmak zorundamıydı?.
Sonra o dolgun dudakları aralanmaya başladı.
" jin ne yapıyors-"
Parmaklarıyla dudaklarımı kapatarak.
" şşşş... Bu anı bozma, sadece biraz daha izleyemez miyim gözlerini, biraz daha kaybolamazmıyım harelerinde"
Ne dediğini anlayamıyordum, sarhoş olduğu için sadece gülüp geçiştirmiştim. Ama son yaptığı şey, es geçemeyeceğim cinstendi.
İyice dibime girdi. Nefes alış veriş sesi o kadar yakınımdaydıki onun nefesiyle bir oldum bir an. Dudakları tam dudaklarımın üzerinde bir milim kala durmuştu.
Boğuk olan sesi beni dahada etkiliyordu."söylesene neden böyle olmak zorunda, neden hep seni sadece uzaktan izlemek zorundayım, oysa ben seninle uyumak seninle uyanmak istiyorum"
Ben bir şey diyemeden zaten dibimde olan dudakları brnim küçük dudaklarımın üzerine bir pamuk edasıyla kapanmıştı. Sakin ve güzelce öpüyordu. Dudağımdaki öpücüğü ciddileşmeye başlayınca hemen onu ittim.
"s-sen ne yaptığının farkında mısın?"
"farkındayım hemde fazlasıyla"
"hemen git burdan"
" beni kovucak mısın?"
" evet lanet olacıs aşey evettt!"
Burukça gülümsemiş daha sonra son bir şey söyleyerek toz olmuştu,
" sakın benim olan bir şeye başkalarını yaklaştırayım deme yoksa sonu kötü biter!"
Biraz sonra o gitmiş ve ben ölüm sessizliğiyle birlikte bıraktığı cümleleriyle baş başa kalmıştım
" sakın benim olan birşeye başkalarını yaklaştırayım deme!, sakın benim olan birşeye başkalarını yaklaştırayım deme! "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙋𝘼𝙍𝘼𝘿𝙄𝙎𝙀↬𝓙𝓲𝓷𝓼𝓸𝓸ღ۵
Romance↬𝓙𝓲𝓷𝓼𝓸𝓸 "Pardon ama önünüze bakar mısınız?" Adam şok olmuştu, şuan ya bir rüya görüyordu. Yada o güzel rüyadan uyandırılıyordu. "J-Jisoo?" Kadın cevap vermedi. İlerledi ilerledi ve adamın ölmemesi için hiç bir sebep kalmadı. Sarılıyordu... Ama...