Jısoo dizlerinin üzerine çökmüş kapıya bakıyordu. Neden bu adam birden bire hayatına girmişti. Tanrı ne yapıyordu şimdi, sıradaki hamlesi neydi?
"seni gerçekten anlayamıyorum... Sencede hayatım yeterince boktan değil mi? Peki ondan ne istiyorsun?..."
Jısoo oturduğu duvar kenarından sessizce kalktı. Elleri hala sıcak olan dudaklarına kaydı. "pis hıyar nasılda öptü, acaba arkasında nasıl bir enkaz bıraktığının farkında mı?"
Jısoo hırslı ve acımasız olmayı seçmişti, çünkü yapması gerekenleri bir tek o biliyordu. Kimsenin hayatı, duyguları veya aşkı umrunda değildi... O dünyaya yaşadıklarının intikamını almak için gelmiş bir kızdı...
Acımasız ve insanların duygularını takmayan jisoo olmak için onca yıl çok çabalamıştı. Birçok kişiyi kırmış, çoğu kişinin duygularıyla oynayıp onları yerle bir etmişti... Neden mi? Hoşuna gidiyordu çünkü o böyleydi. O içindeki şeytanı yüzüne yansıtmayan bir melekti...
Jısoo yüzüne yerleştirdiği hınzırca olan gülümsemesiyle odasına gitti ve aynada duran yansımasına baktı. " Oyun mu istiyor?". Eliyle saçından bir tutam aldı ve parmağına dolayarak önüne aldı. Gözlerini kısarak o hep haz aldığı gülümsemesini dişlerini göstere göstere göstermeye başladı. " Oynayalım o zaman". Jısoo oyun oynamayı severdi bu küçüklükten beri hep böyle olmuştu. O herşeye bir oyunla karşılık verirdi. Onu kalpsiz yapan insanlar şimdi ona 'sen kalpsizsin' diyemezdi öyle değil mi?
Jısoo aynada ki yansımasından ayrılarak açık olan masa lambasının başına geçti ve önce şöyle bir baktı sonrada tekrar gülerek ışığı yavaşça söndürdü. "sende bu ışık gibisin Seok Jın parlaksın ama, sonsuz değilsin..."
Işığı kapattıktan sonra yavaşça yumuşak yatağına sırtını bıraktı. Sonra yorganı belinin altına kadar çekerek uykuya daldı
.•••
Alarmın sesiyle uyanan jisoo önce, yatakta sırtını doğrulttu ve ayaklarını yere basarak bir müddet yatakta öyle oturduktan sonra yan tarafında duran terliklerini ayaklarına geçirdi. Yataktan kalktı ve dolaptan okul forması yerine bugün iddalı birşeyler giymeyi tercih etti. Madem oyun oynuyordu, artık gerçek jisoo'yu görmeleri gerekiyordu. Üzerine siyah v yaka ince seten bir kumaştan olan askılı bir bluz giydi. Altında ise parlak olan kısa ve siyah şortu vardı.
Saçlarını oldukça tepeden uzunca bir şekilde bağladı ve ve üzerinede deri ceketini geçirdi. Sonra makyaj masasına oturarak bir çift eilener ve kırmızı bir ruju dudağına çektikten sonra masadan kalktı. Mutfağa yöneldi ve kendine bir kahve yaparak küçük termosuna doldurdu. Daha sonra ayakkabılarını giydi ve anahtarlarını alarak dışarı çıktı.Kaldırımın yanında tae'nin gelmesini bekliyordu. Çok geçmeden oda gelmişsin. Tae arabasını tam jisoo'nun yanında durdurarak kapısını açtı. "atla". Jisoo açılan kapıya doğru bir adım attı ve sonra tamamı ile girdi.
"bugün çok güzelsiniz leydim, bu güzelliğinizi neye borçluyuz"
Jısoo yüzüne takındığı bir sırıtışla. Sadece karşıya bakarak gözlerini kıstı ve dudaklarını aralayarak sessizce"bir oyuna".
Tae duymamış olacakki tuhaf tuhaf bakıyordu. Jısoo yüzünü ona çevirdi ve " her neyse hadi okula gidelim... Daha yapacak bir sürü işimiz var"
Tae bir eliyle direksiyonu çevirirken diğer elinide camdan sarkıtmıştı.Bama doğru döndü ve geldiğimizi işaret ederek inme için bekledi. "bugün iyi gününde olduğun çok belli" birden midem ağzıma geldi. "ne dedin sen iyi mi?, iyi gün.. Hemde ben, ben yani, ben kim jisoo... Puhahaha güldürme beni ve sayın kim teahyung sakın bana karşı birdaha iyi kelimesini kullanma sinir olduğumu biliyorsun".
Tae arabadan indi ve bana kapıyı aralayarak inmem için elini uzattı. "peki benim badgirl'üm hadi gidelim". Elini tutarak arabadan indim ve suratıma yerleştirdiğim gülümsemeyle. " işte benim sevdiğim kankim". Tae gülümseyerek elini omzuma attı. Bana çok bağlanmıştı vr ben onun dışında herkesi kırabilirdim. Onu üzen kişi beni karşısında bulurdu o kadar.
Tae ile sınıfa girdiğimiz an en arka sırada ayaklarını öne doğru uzatmış ve geriye doğru yaslanarak bize bakan bir adet kim seok jin görmüştüm...
Bu çocuğun kalbini kırmak eğlenceli olacak...
Tae ikimizin oturduğu sıraya geçti daha sonra bana bakarak neden hala orda dikildiğimi sordu. "ahh ben mi geldim"
Tae ile ikimiz çok yakındık, ve genelde bizim çıktığımızı sanardı herkes, ama cidden öyle bir şey yok... Yani benim için yok.
"tae artık derste uyumaktan bıktım" kare gülüşüyle bana dönen tae hınzırca " ben bir manita buldum kanks" birden gözlerimin içinin parladığının bile farkında olmadan " ooooo kim lan o şanssız yengemiz"
Tae sinirle bir dirsek atınca kendimi gülmekten alamadım. Sonra nedensizce tae ciddileşti. Sahte bir öksürük attı ortaya. "Öhöm ben bunu sana çıkışta söyleyeceğim". Tam ellerimle tae'nin suratını tutup mıncıklayacaktımki bileğimr dolanan ellerin brni çekiştirmesiyle bunu yapamadım.
Beni çeken kişiye döndüm bu yüzü gerilmiş çene kemiği kasım kasım kasılmış olan kim seok jin'di.
" ne yaptığını sanıyorsun?" hiç bir şey demeden brni sürüklemeye devam ederken diğer kolumda tutulunca tam anlamıyla arada kalmıştım. " bırak lan kızı" sese dönünce gördüğüm kişi beni şaşırtmadı. "tae tamam ben hallederim sakin ol ve bekle hemen gelicem". Tae sinirle kolumu bıraktı ve " sana güvrniyorum" ona doğru gülümsedim ve beni çekiştiren jin'i takip ettimBeni okulun genellikle kullanılmayan deposuna getirdi. Çok sinirli gözüküyordu. Beni tuttu ve sinitle duvara itti. Gözleri gitgide irileşiyordu. Kollarını sertçe duvara vurdu ve gözlerini bana dikti.
"bilerek mi yapıyorsun!?"
Gözlerini kısmış bana bakıyordu. Bu çocukla uğraşmak hoşuma gidiyordu...Ciddiyetimi bozmadan kollarımı belimde birleştirdim ve ikaz edici suratımla ona bakmaya başladım. " sen beni malın falan mı sandın? Ne bu çocukça tavırlar... Cidden!" göz devirdim ve onun kollarının arasından çıkmak için yeltendim-ki yeltenmez olsaydım-.
Bu kadar güçlü olduğunu bilmiyordum. Resmen boksörlere taş çıkaracak bir güce sahipti. Belki bana kötü davransa ona karşı birşeyler hissedebilirdim ama, o brnim gözümde tam bir süt çocuğuydu...
Beni tekrar kendisi ile duvar arasına aldığında. Alaylı bir şekilde bakarak kollarımı bu sefer boynuna doladım ve pis bir şekilde gülümseyerek. " seni sinirlendirmek hoşuma gidiyor". Bunu söylerken sesim çok etkileyici ve dark bir tondaydı. Dudağını ısırdığında bu işin iye gitmediğini anlayarak kollarımı çektiğimde beklemediğim bir şey yaptı ve iki kolumu sertçe duvara yapıştırıp aramızda olan bir milimi kapattı " madem öyle bende seni sinir edeyim biraz!" dedi ve olan oldu aramızdaki tek nefeslik mesafeyi kapattı ve gene dolgun dudakları benim minik dudaklarımı sömürmeye başladı. Onun dudakları arasında kaybolmayı beklemiyordum. Çok kişiyi öpmüştüm şimdiye kadar ama bu adam çok farklı öpüyordu. Beni bu öpücüğe hasta bırakacak kadar farklı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙋𝘼𝙍𝘼𝘿𝙄𝙎𝙀↬𝓙𝓲𝓷𝓼𝓸𝓸ღ۵
Romance↬𝓙𝓲𝓷𝓼𝓸𝓸 "Pardon ama önünüze bakar mısınız?" Adam şok olmuştu, şuan ya bir rüya görüyordu. Yada o güzel rüyadan uyandırılıyordu. "J-Jisoo?" Kadın cevap vermedi. İlerledi ilerledi ve adamın ölmemesi için hiç bir sebep kalmadı. Sarılıyordu... Ama...