uçağa bindiğimizde sıkışık olduğu için geçmekte zorlanıyordum. Jıhn'e geçmesi için yeri gösterdim daha sonra ise çantaları üst bölüme yerleştirmek için kollarımı yukarı kaldırdım. Tam arkamdaki oturan kişiyi es geçip gideceğim sırada uçak kalkış sırasında ani bir rötar yaptı ve uçak çok sarsıntılı bir şekilde hareketli bende bedenimi kontrol altına almaya çalıştığım sırada kendimi bir adamın kucağında buldum.
adamın gözündeki gözlükleri indirip suratıma baktığında,...
"J-jin?!"
Şuan söylenecek bir sözüm yoktu. Kalbimin en derinlerine gömdüğüm bu adam dünyanın öbür ucunda bile karşıma çıkmıştı. Bu kader mi? oysaki ben kadere inanmam bile...
"sayın yolcular kaptanınız jackson mark konuşuyor , londra uçuşumuz başlamıştır iyi uçuşlar"
hızlıca onun kucağından kalktım ve aceleyle Jıhn'e doğru yürüdüm jın kesinlikle onu görmemeliydi. Onuda kendi gibi benden koparmasına izin veremezdim.
hızlıca JIhn in yanına oturdum ve uçuşun hemen bitmesi için gözlerimi yumdum.Gözlerimi açtığımda uçak çoktan inişe geçmek için hazırlanmıştı bile. Gözlerimi Jin'e çevirdiğimde direk olarak gözlerime bakıyordu, gözlerime... gözlerimin en içine. Sanki hiç kıtpmamış saatlerce beni izlemiş gibi bir hali vardı.
Acaba Jıhn'i görmüş müydü?
Gözlerimi hemen ondan çektim ve ayağa kalktım. Bir şekilde o bavulları almak zorundaydım. Ve o sadece benim gibi tatil için gidiyor olmalıydı. Hem gitmiyorsa bilr banane.Tam elimi bavula uzattığım sırada Jıhn bana seslendi.
"anne nerdesin"Kalbim gümbür gümbür atıyor sanki son tura kalmış bir yarışçı gibi delicesine çarpıyordu. Arkamı döndüğümde Jin ağzı açık bir şekilde bana bakıyordu. Sinirlenmişmiydi, ne haddine, sinirlenemez!
Tereddüt etmeden bavulları aldım ve Jihn'in yanına oturdum.
"buradayım kızım"Biraz sonra uçak inmişti bile. Herkes birer birer inerken biz en sonda olduğumuz için inmelerini bekliyorduk. Sonunda herkes boşalınca bizde yavaşça indik. İndiğimizde Tae gelmişti.
"babaaaaa!!"
Jıhn'in tae ye koşarak sarılışı içimde bir burukluk uyandırsada mutluydum. O yoktu, kalbim avımıyordu, parçalanmıyor veya ezilmiyordu. Kalbim sevmediğim bu adamın yanında nefes alabiliyordu Jin'in aksine.
Onlar hızla uzaklaşırken bende arkadan onları izlemeye dalmıştım. Telefonum birden çaldığında tırsarak çantamı açtım ve telefonumu aldığım gibi kulağıma dayadım.
"alo"
"alo, kimse varmı""var"
Bu soğuk ve ciddi sesi nerde olsa tanırım, sevdiğini bile bir asker edasıyla söyleyen adamın o donuk sesi bu ses Kim SeokJın'in sesi.
"J-jin?"
"arkanı dön"
Duyduğum otoriter ses bana ne yapmam gerektiğini söylüyordu ve benim şu hayatta sözünden çıkamadığım tek otoriter ses onunkiydi... Kim Seok Jın...
İkimizde aramızda yaklaşık 2 metre aralıkla telefonla birbirimizin gözlerine bakıyorduk.
Telefondan bana bakan gözlerine seslendim
"ne var"
Kulağıma kesik kesik gelen umutsuz acı çekercesine dışa verilen bir nefes sesi geldi önce. Sonrada onun otoriter ama bir o kadar sıcak sesi.
" iyi görünüyorsun"
Evet, sadece dıştan
" Evet"
Onu duymak istemiyordum, onu görmek istemiyordum... Ondan nefret ettiğimi sanıyordum...
" yanındaki kızınmıydı?"
Alt dudağımı ısırarak crvapladım,
" E-evet"
Senle benim çocuğumuz Aptal!
" Tae ile mi evlendin?"
Evet çocuğumuda kandırdım, senin baban tae diye.
" Seni ilgilendirmez"
Gözünden bir damla yaş süzüldüğünü gördüm tam burdan
" haklısın beni ilgilendirmez..."
Uzun süre ses gelmedi.
" gitmem laz-"
" seni seviyorum... (içli bir nefes) hala"
Duyduğum tek cümleyle ellerim tirtir titrerekn bedenim kan akışını durdurmuş, kalbim atmayı bırakmıştı.
Hani bazen zamanın durmasını ve o anı sadece o anı yaşamak istersiniz ya, eğer bana öyle bir hak verilseydi hiç tereddütsüz şu anı seçerdim."ben sevm-"
Tam cevap vereceğim sırada bölünen sesim, paramparça olan birşeyleri daha ufak parçalara getiriyordu.
" Jisoo sevgilim hadi arabaya gidelim. Jıhn bekliyor"
Tae yavaş adımlarla gelmiş ve arkamda durmuştu. Oda görmüştü önümdeki koca çınarı. Kım Seok Jin'i
Telefondan seslendim tekrar titreyen seismle.
" duydun işte Jin biz diye birşey kalmadı artık. Sen bizi, sen ve ben yaptın. Biz senle bundan sonra sadece iki yabancıyız. Sadece iki yabancı. Lütfen birdaha karşıma çıkma"
Cevap vermesine izin vermeden teleconu kapattım. Arkamı döndüm ve tae'ye gitmemiz için işaret ettim. Tae elimi tuttuğu an içimden bir şeyler yine yeniden kopup gitti.
Onu arkamızda bırakıp öylece gidiyorduk onun bağırışları arasında.
"SENİ SEVİYORUM KIM JISOO!"
"LANET OLSUN SENİ SEVİYORUM"
"bıktım sensizlikten tamam mı! Kokunu özlüyorum hergece, seni arıyorum her pencerenin önünde. Bana bakan gözlerini arıyorum her gözde, ama yok yok işte yok! Lanet olsun yok.
Neden terk ettin brni ha?! Neden sana ihtiyacımın olduğunu bildiğin halde terk edip gittin beni. Neden bir başıma bıraktın?belki bedenim yalnız değildi ama kalbim... O hep yalnızdı, çünkü sen yoktun. "" seni 5 yıl sonra ilk defa görüyorum ve senin bana söylediğin tek şey biz ikimiz sadece birer yabancıyız. Diyorsunki bana ben bu itten bir çocuk peudahladım ve sen benim umrumda değilsin. "
Sözleri canımı yakıyordu. Onun kadar bende kırgındım. Belkide daha fazla.
Tae son duyduğu sözle gidip Jin'e dalacakken kolundan tutum ve kendime çektim.
" hadi gidelim taehyung"
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙋𝘼𝙍𝘼𝘿𝙄𝙎𝙀↬𝓙𝓲𝓷𝓼𝓸𝓸ღ۵
Romance↬𝓙𝓲𝓷𝓼𝓸𝓸 "Pardon ama önünüze bakar mısınız?" Adam şok olmuştu, şuan ya bir rüya görüyordu. Yada o güzel rüyadan uyandırılıyordu. "J-Jisoo?" Kadın cevap vermedi. İlerledi ilerledi ve adamın ölmemesi için hiç bir sebep kalmadı. Sarılıyordu... Ama...