"Onlar, inananlar ve kalpleri Allah'ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler Allah'ı anmakla huzur bulur..."
(Ra'd sûresi 28.ayet)Dün gece Cihan ile aramızda geçen konuşmadan sonra, bende kalkıp odama geçmiştim. Söylediklerini düşünmekten gözüme uyku girmemişti. Oturup uzun uzun düşündüğümde, bunca şeyin bir tek benim imtihanım olmadığı kanısına varmıştım. Yusuf ile evlendiğimde onun öleceğini aklımın ucundan geçirmemiştim. Şimdi dönüp baktığımda yalnızca beş ay evli kalmıştık. Ömrümün beş ayını paylaştığım adam aslında benim ömürlük imtihanım olacakmış...
Cihan bana, Yusuf'u tanımadan önce beni tanısaydın sever miydin, diye sorduğunda doğru düzgün bir cevap verememiştim. Evet, belki Yusuf'u tanımadan önce onu tanısaydım sevebilirdim. Ama Yusuf'u tanımamayı ister miydin, diye sorsalar, bir günlük ömrüm dahi kalmış olsaydı, yine de onunla geçirmek isterdim. Kısa veya uzun, o benim hayatıma uğradığı gün tüm ömrüme ortak olmuştu zaten. O yanımda değildi belki ama ben onunlaydım. Giderken beni de götürmüştü sanki, bu yüzden ben ben değildim artık. Kavuşmanın hayaliyle yaşıyordum bu ömrü. Hz. Yakup misali, Yusuf yolu gözlüyordum.
Benden, bana bile hayır yoktu artık. Cihan'a istediği sevgiyi veremezdim. Bir kez aşka düşen bir daha nasıl severdi? Topraksız ağaç nasıl filizlenirdi? Hem, sevilen öldü diye, sevgi ölür müydü hiç...
Merdiven basamaklarını yavaş yavaş indim.Kahvaltı için salona indiğimde , bir tek Serpil hanım vardı masada.
"Günaydın." deyip, çektiğim sandalyeye oturdum. Gülümseyerek, aynı karşılığı vermişti. Kahvaltılıkları önüme doğru dizmeye başladığında, tebessümle baktım yüzüne. Bana gösterdiği bu sevginin yeri çok başkaydı. Anne şefkatini benimle de paylaşıyordu.
"Bu reçelden de ye biraz." deyip, çilek reçelini de önüme bıraktı.
"Bugün çok mutlu gördüm sizi..." Bana bakıp gülümsedi.
"Bugün bir karar verdim, hem tesettüre gireceğim hem de sen öğretmeyi kabul edersen Kuranı Kerim öğrenmek istiyorum." Sözleri üzerine heyecanla atmaya başladı kalbim.
"Seve seve öğretirim. Çok mutlu oldum verdiğiniz bu karardan dolayı." Bir insana bir şey öğretmek ne büyük iyilikti, hele de bu öğrettiğiniz şey Allah'ın kelamı Kuranı Kerimse... Siz ölseniz dahi akmaya devam eden bir çeşme misali, her öğrettiğiniz kişi siz okuyormuşsunuz gibi sevab yazılırdı.
"Bende çok mutluyum kızım. Huzurla uyandım, gördüğüm rüyadan sonra." Ne gördüğünü merak etsemde sormam ayıp olur diye vazgeçmiştim.
"Rabbim hayırlara vesile etsin, inşallah." dediğimde, gülümsedi.
"Etti bak... Annem rüyamda elinde ki Kuran'ı Kerimi bana uzattı. Bende bir sayfa açıp okudum. Bundan daha hayırlı bir vesile var mı?" diye sorduğunda, ben de gülümsedim.
"Allah bazen insanlara rüyada da olsa çoğu şeyi gösterir. Kimisi bu mesajı alır, kimisi de görmezden gelir. Siz mesajı çok güzel almışsınız." Allah kalpleri en iyi bilendi. İmtihan ettiği gibi imtihanda da yardım ederdi. Fakat kalbi ve gözü kör olan bir insan yardımları değil sadece imtihanı görürdü.
"Mesaj çoktan belliydi de, biz görmüyorduk. Bu dünyanın kalıcı olmadığını gösteriyordu Allah. Annemi ve babamı kaybettim, sonra da Yavuz'u... Yine de anlayamamışım bu dünya'da yolcu olduğumu. Sonra sen geldin, açıldı gözlerim. Ömrümün yarısı kadar yaşın varken, ömrümden daha çok ömür yaşamış gibiydin. Durup düşündüm sonra, bu kıza verilen ömür benimle aynı değil miydi...Niçin ben bu kadar geç kalmıştım? Sonra seni gözlemledim, ben dünya ile uğraşırken, sen namaz kılıyor, Kuran okuyordun. O zaman anladım, neden geç kaldığımı." Söylediği her sözü içtenlikle söylüyordu. Gözlerine bakınca anlayabiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asi (Bir sabır hikayesi)
Ficción General"Silahı icat eden insanken, neden suçlu olan Allah? Vicdansız olan, elindeki ekmeği paylaşmayan insanken, adaletsiz olan neden Allah? Üstelik O herşeyi insanlar için yaratmışken..." Asi'nin sözleri karşısında diyecek bir şey bulamıyordu. Her seferin...