Anladım ki; Allah insanların birbirinden ayrı ayrı değil, tek vücut halinde yaşamalarını istediğinden, her birine kendi ihtiyaçlarını değil; hepsi için gerekli olan şeyleri ilham ediyor. Anladım ki, insanlar kendilerini düşünerek yaşıyor gibi görünse de, gerçekte onları yaşatan tek şey sevgidir. Kim severse, Allah'a yaklaşır; Allah da ona yaklaşır. Çünkü o sevgiyi yaratandır!Tolstoy / İnsan ne ile yaşar
Asi'den...
Ellerim toprağı usul usul okşarken, aklımda ki tek şey Yusuf'un buraya geldiğimi görüp görmediğiydi... Cihan sözünü tutmuş, ne zaman istersem beni redetmeden bu gün olmaz yarın olsun demeden buraya, onun mezarına getiriyor, benimle beraber mezarını sulayıp toprağını temizliyordu. Sırf bu yüzden bile hakkı vardı üzerimde. Verdiği bütün sözleri tutuyor, beni hiçbir şeye zorlamıyor ve saygı duyuyordu. Gerçek olmayan ve evliymişiz gibi görünen arkadaşlığımızın bir senesi doluyordu. Bu zaman içerisinde önce mescidi aksaya sonra da kabeye umreye gitmiştik. O topraklara gitmek hep hayalimdi lakin kul plan yaparken kader gülermiş lafını bir kez daha yaşayarak tecrübe etmiştim.
Yaşayarak tecrübe etmek en ağır olanıydı ve ben imtihanımın ağırlığının farkındaydım. Bağırıp çağırmak, isyan etmek en kolayıydı peki ya sonra... Yine nasibimi verene boyun eğmeyecek miydim? Yine kaderimi bilene teslim olmayacak mıydım? Ölünce onun karşısına çıkmayacak mıydım?
Yol sapa da olsa, yokuşlu ve engellerle dolu da olsa, sonunda beni Yaratan'a varmayacak mıydım?
Teslim oluyorum Rabbim, dedim içimden. Kaderime teslim oluyorum. Ruhumla, bedenimle Senin bana layık gördüğüne razı oluyorum...
Çırpınıp feryat etmek yerine razı olmak...Yazana da, Yazdırana da razı olmaktı aslında bütün mesele...
"Senin burada ne işin var!" diye bağıran sesin sahibine yüzümü dönmeden önce gözlerimi yumdum. İçime doğan korkumun gerçekleşmesine şaşırmıyordum artık. Ne zaman korkarak aklımdan geçirsem bir şeyi, onu yaşıyordum.
"Sana soruyorum, ne işin var senin oğlumun mezarında?" Gözlerimi açtığımda bu kez karşımda gördüm sesin sahibini. İsmini dahi aklımdan geçirmek istemeyecek kadar kırgındım zira. Yusuf'un yüreği kadar kırgın... Yusuf'un yerine de küskün...
Cihan halimden ve sessizliğimden anlar gibi baktı bir an gözlerime.
"Sesinize dikkat edin hanımefendi!"dedi sonra.
"Sesime dikkat edeyim öyle mi?" dedi ve alaylı bir şekilde güldü.
"Bu kız benim oğlumun mezarına gelemez. Kimsin bilmiyorum bu yüzden ona anlayacağı bir şekilde söyle bir daha oğlumun mezarının yakınından bile geçmesin!" Sözleri üzerine bedenimin titrediğini hissettim.
"Sizi son kez uyarıyorum, sözlerinize dikkat edin. Bu dediğiniz kişinin ismi Asi ve bu mezarı ziyaret etmek sizin kadar onun da hakkı." Cihan bana fırsat vermeden, beni savunuyordu. O konuşmasaydı eğer ne diyebilirdim bilmiyordum aslında. Kendimi savunmak derdinde değildim, tek derdim mezarı dahi olsa ona gelebilmekti.
Aramızda ki mesafeyi aşıp Cihan'a yaklaştım.
" Gidelim," diyebilmiştim, titremesin diye zorladığım sesimle." Sen kimsin de beni uyarıyorsun! O kız oğlumun mezarını dahi haketmiyor. O beni sağken oğlumdan ayırdı, ben de oğlumun mezar taşını bile görmesine izin vermeyeceğim. "diye bağırdı.
" Hiçbir yere gitmiyoruz Asi." dedi ve üzerimde ki bakışlarını karşısında duran kişiye çevirdi.
" Size gelince hanımefendi, iyisi mi biz kimin neyi hakedip etmediğini polisleri arayarak öğrenelim. "dedi, Cihan. Çatılan kaşları ve cebinden çıkardığı telefonuyla ciddi olduğunu anladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asi (Bir sabır hikayesi)
Fiksi Umum"Silahı icat eden insanken, neden suçlu olan Allah? Vicdansız olan, elindeki ekmeği paylaşmayan insanken, adaletsiz olan neden Allah? Üstelik O herşeyi insanlar için yaratmışken..." Asi'nin sözleri karşısında diyecek bir şey bulamıyordu. Her seferin...