∆Giriş: Kan Çığlık ve Yangın
ON BİR YIL ÖNCE MAYIS, ANKARA
Çocuk baygınca küçük kız kardeşine bakarken oflayarak anne ve babasını 2005 model arabalarının yanında bekliyordu. Artık on dört yaşındaydı ve küçük kız kardeşine bakmak ya da ailece market alışverişine çıkmak istemiyordu. Allah'tan o reyonların rafların arasında dolaşmak yerine dışarıdaki otoparkta beklemesine izin veriyordu annesi. Henüz sekiz yaşındaki kardeşi pek sorun çıkarmasa da sonuçta bir kızdı! Beklerken maç muhabbeti mi yapacaktı onunla? Son kazandığı tasolardan ya da WWE'den konuşamayacaksa, yugioh kartlarıyla maç yapamayacaksa bir kardeşe neden ihtiyacı olsundu ki?
Başındaki -üstünde kocaman italik bir stil ile NY yazıyordu- kepi çıkarıp geri taktı. Daha sonra ezilmiş bir pet şişeye tekme attı. Sessizlik abidesi küçük kız kardeşi hala tek kapısı açık olan arabalarının arka koltuğunda otururken gözleri küçük alışveriş merkezinin girişine takıldı.
Kapıdan neredeyse iki metre boyunda yapılı -adam tıpkı dövüşçülere benziyordu- bir adam çıktı. Adamın bu sıcakta takım elbise giymesi tuhaf gelse de ona FBI ya da herhangi bir teşkilatın ajanı gibi geldi! Adam sola dönünce asker tıraşlı kafasında belli olan dövmeyi gördü. Büyüyünce kesinlikle bu adam gibi olmak istiyordu!
Tamam, babası da bu adam kadar olmasa da yapılı biriydi. Büyük bir spor salonuna sahiplerdi ve üstelik babasının Taekwondo'da üçüncü danı vardı. Ama tipik bir öğretmen olan annesi yüzünden babası korkutucu ya da tehlikeli değil oldukça sevecen görünüyordu. Batı ise James Bond'un sıkı takipçisi olarak daha havalı ve tehlikeli olmak istiyordu.
Adamın elini sıkıca kavrayarak uzun bacaklarıyla attığı koca adımlara ufacık bacaklarıyla koşarak yetişmeye çalışan uzun kahve saçları örgülü kızı gördü. Demek ki hem baba hem de havalı olunabiliyordu!
Adam lacivert bir BMW'ye önce küçük kızı bindirdi, ardından da kendi sürücü koltuğuna geçti. Lacivert araba çok uzaklaşmadan büyük bir ses havayı kapladı.
Alışveriş merkezinden elleri, yüzleri, vücutları kanla kaplı insanlar çığlık çığlığa koşuşturarak çıkarken ne olduğunu anlayamamıştı, izdihamdan kapılarda onlarca insan sıkışmıştı. Küçük kız kardeşi koşarak yerinden fırladığında çok olmadan onu yakalayabildi, daha ne olduğunun idrakına vardığı bile şaibeliydi. "Anne! Baba! Abi içerideler! Bir şeyler... Bir şeyler yap lütfen."
Kız kardeşi kollarında debelenirken tek yapabildiği kollarını ona dolayarak sımsıkı sarılmaktı. Çocuk son kez orada ağladı kardeşiyle birlikte. O tuzlu sıvı en son o zaman döküldü gözlerinden.
Büyüdüğünü düşünüyordu değil mi daha beş dakika önce?
Anne ve babasını aynı gün kaybettiğinde ve kardeşiyle bu acımasız dünyada yalnız kaldığı o gün büyümüştü.
Hayat ona en sağlam kazığını atmıştı. Şimdi sıra ondaydı.
O da ilk fırsatta hayata en sağlam pençesini atacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BULUTLARIN DİĞER YÜZÜ - 1 // PENÇE (TAMAMLANDI)
FantasíaKandırılmıştı. Ailesi bildiği insanlar tarafından hapsedildiği fanusun içinde korunaklı bir yaşama mahkum edilirken dünyanın nasıl bir yer olduğu, dahası kendinin ne olduğu konusunda ona yalan söylemişlerdi! Ölmeden önce her gece büyükbabasının ona...