14

146 21 3
                                    

"Evlerimiz en rahat yerdir bize, fakat en yakın yerimizden bile çıkma ihtiyacı duyuyoruz bazen."
~

~~

" Selam. "

" Selam. " dedi, ve arkasını döndü.

Kıpırdamadığımı görünceyse kapıyı eliyle daha geniş açtı, bu 'içeri gir' demekti.

Hiçbir şey söylemeden balkona ilerleyip kendini koltuğa attığında arkasından gidip yanına oturdum.

" Buraya nasıl girebildin? "

" Kolay, " dedim alaycı sesle. " Ortak arkadaşlarımızı keşfettim diyelim. "

Birkaç saniye üzerine baktım ve devam ettim;

" Dışarı mı çıkacaktın? "

" Bu seni neden alâkadar ediyor? "

Bulutlara çizili anılarımızın tekrardan gözlerim önüne gelmesiyle gülümsedim.

" Alâkadar ediyor çünkü gelmeseydim birtek bu hırkayla dışarı çıkıp donabilirdin Kim Taehyung. Hatta sen..Ölebilirdin. "

Yüzünü sağa çevirip başını eğdi.

Gülmemek için kendini zor tuttuğunu görebiliyordum.

" Her neyse. Neden geldin? "

" Sormak için, öğrenmek için. Belki de birşeyleri başlatmak ya da sonlandırmak için.. 'Belki de'lerin anlamını bulmak için. "

" Hepsi için mi geldin? "

" Aptal. "

Güldü.

" Belki de'lerin bir anlamı yok. Sadece devamı var, devamı içinse beklemek gerek. "

" Beklerim o zaman, " ayağa kalktım, elimi omuzuna koyduktan sonra fısıldadım. " Yeter ki gel. "

Elimi dokundurduğum sağ omuzundan çektim ve geçip kapıya yöneldim.

" Jennie! "

Yerimde duraksayıp arkama dönüverdim biranda.

" Evet? "

Arka cebinden çıkardığı kağıt parçasını elime uzattı.

" Konsere gir. "

Elime sıkıştırdığı bilete bakıp gülümsedim.

Konserine herzaman kazandığım parayla aldığım biletle gittiğimi hayal ederdim.

Ama tabiî, Kim Taehyung'un kendi elleriyle bana bilet vermesi de güzeldi.

Hatta fazla güzeldi.

Asansörle aşağıya indikten sonra stadyumun kenarına toplanmış kalabalığa karıştım.

Bileti gösterip içeri girdiğimde, ön sıralara geçip yerimi belirledim ve lightstick'lerini sallayanların aksine ellerimi ceplerime sokup konserin başlamasını bekledim.

Dakikalar geçip herkes stadyuma dolduktan sonra, yanımdaki topluluk aniden 'scenery' söylemeye başladı.

Söylemedim, gülümseyerek hayranların bağırarak söylediği şarkının kulaklarımı doldurmasına izin verdim.

Birden birkaç yıl önceki bir parçasının melodileriyle sahneye dahil olduğunda çığlık sesleri bütün konser alanını, hatta bütün Seul'u kapladı.

Geldi, tam ortadaki mikrofonun önünde durdu ve parmakları mikrofonun üzerinde can buldu.

" Hello everybody. " dedi fısıltıyla.

En çok bu yönünü severdim, fısıltıyla konuşmasını.

Yüksek sesle konuşan insanları sevmezdim, güçlü enerjilerini spora, herhangi sanat dalına vesaire harcamak yerine boğazlarına basarlardı- ki bu beni ilgilendirmez.

" Spring day " dedi birkez daha ve salon birkez daha çığlık sesleriyle dolup taştı.

Favori şarkılarımda neredeyse ilk numaradaydı.

" Özledim seni.
Böyle söyleyince daha da çok özlüyorum.
Birbirimizi yalnız birkez görmek bile çok zor artık.

Burada sonsuz kış var,
Ağustosta bile kış burası.
Kalbim zamanla bir koşuyor.
Kış ülkesinde geride bırakılmış bir trende yalnız başımayım.

Elini tutup dünyanın öbür ucuna gitmek istiyorum,
ve, kışı atlatmak..

Daha ne kadar kar yağmalı?
Bahar günlerinin gelmesi için hasret çekiyorum.
Kar taneleri düşüyor.
Yavaş yavaş uzaklaşıyorum senden.
Özledim seni, özledim.
Daha ne kadar beklemem gerek?
Daha kaç gece uyanık kalmam gerek?
Seni görmek için.
Sana kavuşabilmek için.

Soğuk kış günleri geçip
Bahar yeniden gelene kadar.
Çiçekler açana kadar.
Orada biraz daha kal lütfen.
Biraz daha kal.

Orada biraz daha kal lütfen,
Biraz daha kal.."

Buruk bir mutluluk yaşıyordum nedensizce.

Kal diyordu.

Bekle diyordu.

Bana mı diyordu peki?

Belki ben kendimi kandırıyordum sadece?

Belki de ördek ayağının çamur üzerinde bıraktığı izleri yıldızlar sanıyordum ben?

Oysaki hazırdım, balımı toplamış çiçeğime dökmek için bekliyordum.

Peki emin miydim onun çiçek olduğundan?

Ya benim getirdiğim bal mıydı zehir mi?

" Bu şarkı Jennie içindi. " dedi bir anda.

Konser alanında herkes şüpheyle birbirine bakarken şok içinde sahnedeki vücuduna bakıp gülümsedim.

"Söz veriyorum" dedim kendi-kendime, " Söz veriyorum ki ağustosta kışı doya-doya yaşayacağız. "

inner child | taennieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin