eight - tomato boy

1.1K 173 221
                                    

Şu sıralar geceleri uyumak yerine gitarıyla vakit geçiriyordu, geceleri bir şeyler ortaya koymakta daha iyiydi. Yine erken vakitte uyanmak zorunda oluşu uykusunu alamadan okula gelmesine sebep oluyordu ve bu yüzden normalde olduğundan daha asabi oluyordu. Saçları dağınık, bakışları yorgundu; evden aceleyle çıkmasından dolayı atkısını ve eldivenlerini unutmuş üşüyordu. Çantasını sırasına fırlatır gibi bırakıp sekerek sınıftaki kaloriferlerden birinin dibine sokuldu. Avuçlarının içine sıcak nefesini üfledi, ellerini birbirine sürttü ve kalorifere yasladı. Bir dakika. Bir dakika ile yetişebilmişti. Ondan önce evden çıkıp gelen iki arkadaşına göz attı, sınıfın diğer ucunda diğerleriyle konuşuyor, onu görmezden geliyorlardı ki bu tavırları aniden oluşmuş şeyler değildi. Ağzını açarsa kavga edeceğini çok iyi bildiği için Chuuya onlara bu konuda tek kelime etmiyordu.

Öğretmenin sınıfa girmesiyle yapıştığı sıcaklıktan ayrılmak zorunda kaldı, ağır adımlarla ceketini astı, yerine geçti. Canı sıkkındı yine, hiçbir şeyle kesinlikle muhatap olmak istemediği bir gündü.

Dersten sonra, biraz kafa dinlemek için -şu ikisinden uzaklaşmak istiyordu yalnızca- sınıftan çıkıp koridorun sonundaki yangın merdivenlerine yöneldi. Normalde bahçeye çıkmayı tercih ederdi ama dışarıda korkunç bir soğuk hakimdi. Her zaman karanlık olan yere girip merdivenlerden birine oturdu ve duvara yaslandı. Gürültüden, gereksiz insanların bakışlarından uzaklaşacağı bir yer.

Ya da öyle sanıyordu. Ensesine değen ılık, ıslak ve katı bir şeyle tüm vücudunun ürperdiğini hissedebilmişti. Küçük bir çığlık atarak elini ensesine götürdü ve olduğu yerde zıplayarak arkasına döndü.

Arkasında gördüğü şey, çatalına domates saplamış ona aptal bir suratla bakan Dazai Osamu'dan başkası değildi. Chuuya aniden sıçrayınca o da şaşırmış, domatesiyle beraber geri çekilmişti. "Oh?"

"Oh değil!" Tekrar cırlamıştı Chuuya. Ayağa kalkıp Osamu'ya bağırdı. "Neden enseme domatesle dokunuyorsun, manyak mısın?"

Osamu kaşlarını kaldırıp küçük çeri domatesine baktı. "Yemek istersin diye düşündüm." Elinde onun hazırlamadığı bariz belli olan bentoyla birkaç merdiven yukarıda oturuyordu.

"Birine bu şekilde yemek teklif edilmez, aptal herif!" Ensesindeki ıslaklığı elinin tersiyle sildi. Karşısında yanlış bir şey yaptığını fark etmediği her halinden belli olan Osamu'nun orada oluşu canını sıkıyordu, biraz yalnız kalmak istemişken başına bir de bu çıkmıştı. Fakat okulda bulabileceği en sessiz yer de burasıydı, bu yüzden onu görmezden gelerek tekrar Osamu'ya en uzak merdivene oturdu.

"Yemek iste--"

"Çeneni kapalı tutamaz mısın?" Başını duvara yaslayarak gözlerini kapattı.

Osamu, domatese bakarak nerede hata yaptığını çözmeye çalışıyordu, bir şey bulamayınca domatesi ağzına attı. Karanlıkta bentosunun tadını çıkartırken -Odasaku ile yaşamaya başladığından beri onun elinden lezzetli şeyler yiyordu- önünde sessizce oturan Chuuya'yı izledi. Ensesine dökülen kızıl saçları karanlıkta da seçiliyordu ya da belki de Osamu'ya güzel gözüktüğü için gözüne takılıyordu, ufak bedeni şimdi bir köşeye büzüştüğü için daha ufak gözüküyordu ve bu sevimliydi. "Domates."

Kaşlarını çatarak başını çevirdi Chuuya. Domateslerle ne alıp veremediği vardı? Bir süre heyecanla ona bakan gözlere baktı. Bir şey keşfetmiş gibi koyu tonlara rağmen ışıldıyordu gözleri.

Bentosunun kapağını kapatıp yanına koydu. "Sen bir domatessin!"

Bu küçük cümle Chuuya'nın şalterlerini attırmaya yetmiştı, çünkü bu kelime grubunun sahibi Osamu'ydu. "Haa?!" Elini üst merdivene koyarak bedeniyle döndü ona. "Kimmiş domates?"

Osamu, elini çenesine koydu, gayet açık konuştuğunu düşünüyordu. "Sen!"

Oturduğu yerden kalktı Chuuya. Her ne kadar kaba bir laf kullanmasa da, Osamu'nun ağzından çıkan her şey ses tonundan dolayı hakaret gibiydi. Sinir bozucu bir rahatlıkla konuşuyor, cümlelerin sonuna doğru sırıtıyor ve bu yapmacık sırıtması Chuuya'yı sinirlendirmeye yetiyordu. "Saçma sapan benzetmeler yapma!"

"Domatesleri sevmiyor musun, Chuuya?"  Elini ağzına götürdü, üzgün gibiydi şimdi. "Ben severim ama."

"Umrumda değil! Hem sen neden buradasın?" İşaret parmağını Osamu'nun gözüne sokmak istercesine yüzüne doğru uzatmıştı.

Başını yana eğdi Osamu. "Buraya gelemez miyim? Üstelik ilk ben geldim! Ben senin gelmene sesimi çıkartmadım ama... Çok kabasın, Chuuya." Dudaklarını büzüştürerek kendince sevimli olduğunu düşündüğü bir surat ifadesi takındı.

Chuuya, yüzünü hafifçe ekşiterek bu ifadeyi bir süre izledi. "Şu suratı yapma, sevimli değilsin!" Vazgeçerek geri çekildi. İstediği huzuru bulamayınca çıktı oradan.

***

"Öl, Osamu." Kadın, henüz beş yaşındaki oğluna yüzünde korku dolu bir ifadeyle bunları söylemişti. "Sadece yük oluyorsun. Senin tedavine sürekli harcayacağım param yok benim!"

Küçük çocuk, büyük bir deşhetle dinliyordu annesinin dudaklarından çıkan acımasız sözleri. Ne yapmıştı ki annesi ondan böyle nefret ediyordu? Bilmiyordu, küçük bedeni bunları anlamıyordu.

Bir işitme sorunuyla doğmuştu minik Osamu. Duyabiliyordu, fakat ciddi bir hassaslığı vardı yüksek seslere, bu sorunla büyümesi travmalara yol açabilirdi. Ailesi, onun tedavisi için her şeyi yapmaya razıydı.

"Baban salgından öldü!" İki elini çocuğun omuzlarına koydu. "Sen de ölürsen, başka bir hayat yaşayabilirim. Kimse dul, çocuklu bir kadını yanına almak istemez, anlıyor musun?"

Hayır, anlamıyordu.

"Git ve öl, Osamu."

Kadın, çıldırmak üzere olduğunu hissedebiliyordu. Çocuğunun eline küçük çakıyı bıraktı. Çocuk hiçbir şey yapmayınca, kolundan tutup sürükleyerek dışarı çıkarttı. İttirerek uzaklaştırdı kendinden, onu çöplerin yanındaki kutulara itti. "Kimseye görünmeden öl." Evine geri döndü.

Sanki olacakları hissetmiş gibi uzaklaştırmıştı oğlunu. Onu kendinden ayırdığında, ülkenin her yerinde başlayan darbe saldırıları o ilçede de başlamıştı. Kadın vurularak öldürülmüş, birkaç patlama yaşanmıştı, tüm bu yaşananları kocaman gözlerle kutuların arasında izlemişti küçük çocuk. Her patlamanın şiddetli sesiyle kulakları hiç olmadığı kadar acıyordu, ellerini kulaklarına götürerek gözlerini yumdu, az önce dökemediği gözyaşlarını döktü.

"Anne! Anne!" Yine de her çocuk, canı yandığında yanında annesini isterdi.

Lost KidsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin