Chuuya, bir süre düşünmesi gerektiğini söyleyerek ayrılmıştı üçlünün yanından. Çalıştıkları kafedelerdi, bunu iki arkadaşına anlatmış ve tepkilerini bekliyordu.
"Bence katıl." dedi Yuan. "Senin için iyi olur." Tezgahtan aldığı servis tepsisini masaya götürmek için ayrıldı yanlarından.
Shirase giden kızın arkasından baktı, sonra Chuuya'ya döndü. Arkadaşının bu kararsızlığının nedenini biliyordu. "Yuan haklı. Bundan hep kaçacak değilsin ya." Yavaş adımlarla yanına gelip elini omzuna koydu. "Sonuçta bu yapmayı sevdiğin şey, değil mi?"
Kızıl saçlarını kulağının arkasına alarak gülümsedi. "Sanırım haklısın." Aşması gereken şeyler vardı, büyüyordu sonuçta, on altı yaşındaydı. Aynı şeyleri hep devam ettiremezdi.
"Elbette haklı!" Pembe saçlı kız yanlarına geri dönmüştü. Kafasını Shirase'nin omzuna yaslayıp genişçe gülümsedi. "Bir numaralı hayranların olacağız."
Kendini savunurcasına iki elini kaldırdı Chuuya. "Bu sadece bir okul grubu. Ne yapabiliriz ki?"
Ne yapabiliriz ki? Evet, böyle düşünüyordu ama düşündüğü gibi olmayacaktı.
***
"Gerçekten mi?! Gitarınla gelmişsin! Sen bir tanesin, Chuuya-senpai!" Heyecanla zıplıyordu Atsushi.
"Hey, Jinko! Ne ara o kadar samimi oldun? İlk ismiyle hitap etme." Ryunosuke kızarak yanağını çekiştirdi Atsushi'nin.
Chuuya yine öğle teneffüsünde kulüp odasına gitarıyla beraber çıkmış, katılmak istediğini söylemişti. Bu üçü içinde bir kurtuluştu, mutlu olmuşlardı.
"Aramıza hoşgeldin." Bir sıranın sandalyesini çekip oturdu Junichiro. "Şu formu konseye götüreceğim, doldurur musun?" Bir sıranın üzerine kalemle beraber koydu kağıdın üzerine. Chuuya formu doldurmaya başlarken aklına takılan soruyu sordu. "Grup isminiz ne?"
Üçlü, gelen bu soruyla biraz bekledi, sonra sessiz kaldılar. Onların sessizliğiyle Chuuya da elinde kalemle kalmıştı öylece. Chuuya'nın yanıtsız kalan sorusunu da Atsushi cevapladı. "Yok..." Başını eğdi üzgün bir çocuk gibi.
Ryunosuke, sınıftaki kara tahtaya yaslanmıştı, gözlerini kapatıp iç çekti. "Gerçekten bir grup olabileceğimize dair hiçbir umudumuz yoktu. Bu yüzden bu konu hakkında hiç düşünmedik."
"Anlıyorum." Oturuşunu düzeltti. "Ama neden vokal seçemediniz ki? Elbette şarkı söyleyebiliyorsunuzdur."
"Şöyle." dedi Atsushi işaret parmağını kaldırarak. "Ben baterideyim. Benim şarkı söylemem güzel gözükmez, değil mi? Aku-chan da birini öldürecekmiş gibi şarkı söylüyor. Jun ise hem gitar çalıp hem de söylemeyi beceremiyor." Atsushi'nin kendisi hariç diğer ikisini gömer gibi konuşmasına tepki vermediler, böyle söylese de haklıydı sonuçta.
Chuuya gülerek formun kalanını doldurdu. "Peki öyleyse." Kalemi kenara bırakıp kağıdı kaldırarak doldurduğu forma baktı. Eksik bir şey olmadığına karar verince uzattı Junichiro'ya.
Formu alırken Junichiro, birazcık üzerinde göz gezdirmişti, her ne kadar bu kızıl elemanın sesi ve gitar çalışı güzel olsa da el yazısı berbattı. "Birbirimizi tanıdıkça bir şey buluruz elbet, değil mi?"
Atsushi heyecanla kafasını salladı. Yeni vokalistin heyecanıyla tüm gece uyuyamamıştı ama yine de enerjikti. "Bizim şu anlık ortak noktamız üçümüzün de yetimhanede büyümüş olması. Ya sen, Chuu-- Nakahara-senpai?"
Chuuya ellerini sıranın arkasına doğru koyarak yaslandı. "Ben de öyle." Sonra ekledi, "Bizim gibi çocuklara bakan bir okul burası, sanırım bu şaşırtıcı değil."
"Hm, evet. Kardeşin var mı? Benim bir kız kardeşim var. Ryu'nun da." Elini yanağına koyup dirseğini sıraya koymuştu Junichiro.
"Hayır, tek çocuktum ben." Bir zamanlar ailesi vardı.
"Aa, ben de öyle!" Ellerini çırptı Atsushi. "Ne kadar çok ortak noktamız var, Nakahara-senpai!!" Kafasına yerleşen el ile gözlerini kapatıp yanaklarını şişirdi. Ryunosuke'nin eliydi bu, Atsushi'nin her tanıştığı kişi ile böyle samimi olması onu sinirlendiriyordu. "Sadece iki nokta, çok değil, aptal."
Zil sesi ile beraber sınıflarına dağılmak için kulüp odasından çıktılar. Bu sırada Atsushi, Chuuya'nın yanına gelerek bir şeyden daha bahsetti. "Bir de, Nakahara-senpai. Provaları teneffüslerde yapmayı düşünüyoruz. Her teneffüs olmaz tabi ama." Elini kaldırarak omuz silkti. "Jun ve ben çalışıyoruz, çıkışa pek kalamıyoruz bu yüzden."
"Sorun değil, ben de çalışıyorum."
"Ah! Bak Aku-chan, bir nokta daha." Dil çıkarttı keyifle. Bunun üzerine Ryunosuke göz devirmiş, önden yürümeye başlamıştı. Atsushi gülerek omzunu patpatladı senpaisinin. "Bizim sınıflarımız alt katta, yani görüşürüz Senpai!" El sallayarak Ryunosuke'ye doğru koştu ve sırtına atladı.
"İyi dersler sana." Junichiro da gülümseyerek yanından geçmişti. "Size de." dedi Chuuya.
Üçlü belli ki birinci sınıftı, Chuuya ise iki, onlar aşağı kata inerken bir süre arkalarından baktı. Dersliğine girmeden önce, edebiyat öğretmeni Oda'nın endişeli ve hızlı adımlarla koridorun sonuna doğru ilerlemesi gözüne takılmıştı, gittiği yere bakınca bir grup öğrencinin de o tarafta biriktiğini görmüştü. Ne olduğunu merak ediyorken, tanıdık bir surat gördü, şu gölge diye anılan Osamu. Eli kulağında, etrafındaki öğrencileri kesinlikle umursamıyor, kocaman açtığı gözleri boşluğa bakıyor gibiydi. Oda, aralarına girdi, biriken öğrencileri sınıflarına postalayıp elini Osamu'nun omzuna koyarak götürdü onu. Chuuya da bu postalamadan ona düşen payı almıştı, kapının önünde öylece dikiliyordu çünkü. Osamu yanından geçerken kulağındaki elini çekmişti, diğer elinde de küçük olduğu için gözükmeyen bir şeyi sıkıca tutuyordu. Chuuya, gördüğü şeyden pek emin olamamıştı çünkü Osamu'nun saçları gürdü ve kulaklarını kapatıyordu, kulağında kan görmüştü. "Büyütülecek bir şey değil, Odasaku." diyordu yanında endişeden bayılacak öğretmene.
O ikisi de aşağı kata, muhtemelen revire gidiyorlardı, indiğinde dersliğe girdi Chuuya. Cam kenarında otururdu, yanında Shirase, önünde ise Yuan vardı. O sırasına oturunca Yuan arkasına döndü. "Ne gördün? Ne olmuş?"
"Bilmiyorum." Kapıya doğru baktı Chuuya. "Osamu o, değil mi?"
"Hmhm. Tam adını da öğrenmiş bulundum." diyerek işaret parmağını kaldırdı Yuan. Shirase de sandalyesini çekmiş dinliyordu. "Dazai Osamu. Bu sene buraya nakil gelmiş ve Oda-sensei ile yaşıyor diyorlar. Yani çıkışlarda falan, hep Oda-sensei ileymiş."
Chuuya başını sıraya koydu, bu şekilde dinlerdi genelde. "Oda-sensei'nin neden böyle endişeli olduğu belli. Hem şu Dazai, ona sensei bile demiyordu."
Sınıfa öğretmenlerinin gelmesiyle sohbetlerini sonlandırıp derse dönmüşlerdi, fakat Chuuya'nın aklı gördüğü şeyde kalmıştı. Durduk yere neden birinin kulağı kanar ki? Onun hakkında söylenilenler doğru olmalıydı. Chuuya onu merak ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost Kids
Fiksi PenggemarYetişkinlerin problemleri yüzünden kaybolmuş bir grup çocuğun hikayesi. soukoku. school au