Kadın, mükemmel bir oyuncuydu, mahkemeye kadar taşıdıkları meseleyi kendini haklı göstermek için her türlü oyunu oynamıştı -kendince mükemmel olan göz makyajını da gözyaşlarıyla batırmıştı mesela- ve Osamu'yu sonunda kendi "kanatları" altına almayı başarmıştı. Osamu başına gelebilecek şeyleri hesaplamaya çalışıyordu oturduğu koltukta. Aşağılanma, köle gibi kullanılma... belki de şiddet? Kim bilir? Sonuçta bu kadının kocası da en az onun kadar şeytandı. İç çekti Osamu. Genler... Kabul etmek istemiyorum ama ben de onlar gibiyim. Annem ve teyzem.
Başını botlarından kaldırıp etrafına bakındı. Teyzesi az ötede birkaç adamla yüzünde oyuncu gülümsemesiyle konuşuyordu, Sakunosuke ise ortalıkta yoktu. Nerede olabileceğini Osamu biliyordu tabi. Kalktı, bir süredir oturup düşünmekten kafayı yemek üzereydi. Teyzesine gözükmeden arka koridordaki içecek otomatının yanına doğru ilerledi, işte Odasaku; elinde soğuk kahvesi, duvara yaslanmış dalgındı. Derin bir nefes alıp verdi Osamu.
"Yo, Odasaku!" Elini kaldırdı neşeyle. Yanına geldi tıpış tıpış. Dirseğiyle dürttü onu. "Yüzünden düşen bin parça."
Sakunosuke gözlerini kaldırarak ona baktı, böyle gülümsemesine rağmen durumdan hoşnut olmadığını biliyordu. "Üzgünüm, Osamu." Tekrar yere götürdü gözlerini.
Osamu gülerek ellerini çırptı. "Aah, neden üzgünsün kii? Dünyanın sonu gelmiyor!" Bu çabalarının adamın endişesini dindirmeyeceğine inanarak onun yaslandığı duvara yaslandı. Bir şeyler söylemek istiyordu. Bir şekilde bu adamın içini rahatlatmak istiyordu ve bir yandan bu durumu anlayamıyordu. Birinin onun için böyle uğraşmasına anlam veremiyordu. "İyi... olacağım." Zaten senin için yaşıyorum.
Bir de yeni keşfettiğim bir duyguyu öğrenmek için.
Bu iki kelimenin adamın içine su serpmeyeceğini biliyordu elbette. Onun için bu kadar endişelenen adamı bu ruh halinden kurtarmak istiyordu. Ölürse... eğer Osamu ölürse o zaman endişelenmeyi bırakır mıydı? Hayır, üzülürdü. Koruyamadığını düşünüp pişmanlık duyardı.
Başını kaldırıp tavana baktı. "Okulda yanında olacağım. Yaşadığım her şeyi anlatacağım ve her zamanki gibi tavsiyelerini dinleyeceğim, bu yüzden endişelenme."
Sakunosuke bu sözlere karşı küçükçe gülmüştü. "Sen hiçbir zaman benim tavsiyelerimi dinlemedin ki." Elini kaldırıp kahverengi saçlara daldırdı, okşadı.
***
"Hey, adi Dazai. Bahane üretme, sen de geliyorsun." Onu sollayıp sallana sallana çıkışa giden uzun gence baktı. Yarışma ertesi gün başlıyordu ve grup olarak Osamu'nun da yanlarında bulunmasını istiyorlardı.
Ellerini kabanının cebine koyarak başını çevirdi ona, alt dudağını sarkıttı ve üzgünmüş gibi gözüktü. "Sırf diğerleri istediği için böyle diyorsun, gelmemi kalbinden istemiyorsun."
Chuuya düz bir surat ifadesi takındı buna, bu canlının gerçekten birtakım sorunları olmalıydı ki başka açıklaması olamazdı, ellerini ceplerine koydu. "İyi. Bizimkilere hastalandığını söylerim."
Yine kızdıramadığını fark edince Osamu buna üzüldü. O sevimli kızgın suratı görememiş olmasıydı üzülmesinin sebebi ama henüz pes etmemişti. Kızdırmak için başka yollar da arıyordu elbette, çünkü sürekli aynı şeyi kullanınca Chuuya bir süre sonra tepki vermemeye başlıyordu. Yavaşça yaklaştı ona, sağ elini cebinden çıkarttı ve elini kızılın çenesine koyup aralarındaki boy farkını göstermek için hafifçe kaldırdı. "Eh, yapacak başka bir şey yok." Sırıttı. "Geleyim bari."
Herkesin hayran olduğu bu yüzü bu kadar yakından görmek heyecanlandırmıştı Chuuya'yı, yüzü ısınırken panikle itekledi önündeki kolu. Şaşırmıştı, geri adım atabilirdi ama olduğu yerde kalmıştı. "N-ne yaptığını sanıyorsun?! Bu kadar samimi değiliz!"
Aldığı zaferle genişçe güldü Osamu. İçi kıpır kıpır olmuştu fakat bu duygu hoşuna gitmemişti, içinde yaşadığı çelişkili durumu mimiklerine yansıtmayarak kızılın kafasını patpatladı. "O halde yarın görüşürüz." Sakunosuke'nin de merdivenlerden indiğini görünce çıkışa doğru yöneldi. "Yüzün neredeyse saçlarınla aynı renk, Chuu-chan. Hastalanıp yarışmaya gelemezsen hiç iyi olmaz~."
"Seni ben var yaa!" Yumruğunu kaldırdı havaya. "Öldüreceğim!!"
Osamu ona karşılık olarak kıkırdadı ve yetişen Sakunosuke ile yürümeye başladı. Atkısını burnuna çekerek başını eğdi. Az önce kızılı kızdırmayı başardığı zamanki gülüşü... içinden gelmişti. Yüzüne yerleştirdiği maskeler gibi değildi, içten. Bunu düşününce yine rahatsız olmuştu, kaşlarını çattı.
Yaşadıkları bu durumun onu heyecanlatmasına kızıyordu Chuuya, cebine sokuşturduğu eldivenlerini çıkartıp somurtarak giydi. Bu sırada yanına biri gelmişti, Yuan'dı bu, sessizce konuştu ona. "Chuuya..." Shirase de yanına gelip durdu. Yüzünde gergin bir ifade vardı. "Beraber dönelim."
Aralarına mesafe koyan iki arkadaşının gelip bundan bahsetmesi önce onu şaşırtsa da üstelemedi. Kabul etti ve evlerine beraber gittiler. Üçünün beraber yaşadığı eve...
Ertesi Gün
Sessizce kahvaltısını hazırlarken Yuan yanına gelmiş, küçük bir günaydının ardından ona yardım etmeye başlamıştı. Üç arkadaş arasındaki anlaşmazlık onları huzursuz ediyordu. Sallanarak gelen Shirase'nin de katılmasıyla yine kelimesiz bir kahvaltıdan sonra Chuuya o günkü performans için hazırlanmaya, odasına gitti.
Haftasonuydu, camdan dışarıdaki ince beyaz örtüyü izlemek zevk veriyordu. Gece kar yağışı devam etmiş, az da olsa yerler kar tutmuştu. Gitarını temizliyordu bu sırada. Üzerini giyinmişti, buluşmak için saatlerini bekliyordu. Sarıldı gitara. Annesinin ve babasının anıları vardı bu gitarda. Ailesi müzisyendi, müzik ve enstrümanlarla yakınlık kurmuştu bu nedenle. Babasından şarkı söylemeyi ve annesinden gitar kullanmayı öğrenmişti.
Gözü duvardaki saate takılınca kalkması gerektiğini fark etti ve gitarı çantasına koyarak sırtladı. Kapıya çıkarken arkadaşlarına seslendi, "Gelecek misiniz?" diye bir soru sordu. Küçük onay sesleri almıştı, bu ona yetmiş ve ayakkabılarını giyerek dışarı çıktı.
Buluşacakları yer ona çok uzak değildi, koşar adımlarla ilerledi ve iki kişinin parkta yüksek sesle tartıştıklarını duydu, biraz daha yaklaştığında bu iki kişi Atsushi ve Ryunosuke'ydi. Birbirlerine kartopu fırlatıyorlardı ve Atsushi, Chuuya'yı görünce ona doğru koşuşturdu, Ryunosuke bu sebeple hedefini şaşırarak Chuuya'ya gelmişti.
"Aah, sizi var ya!" Üzerindeki karı silkeledi. Karşılık verecekti elbette. Salıncağın üzerindeki ince kar örtüsünü eline alıp top haline getirdi ve o sırada yeni gelen Junichiro'ya doğru fırlattı. "Sen de dahil oluyorsun!"
Aniden suratına yapışan soğuklukla neye uğradığını şaşırmıştı genç, fakat sonra o da ezik büzük bir kartopu yaparak savaşa dahil oldu. Kahkahaları eşliğinde birbirlerine kar fırlatıyorlardı.
Osamu, geç kaldığını fark etmesine rağmen yavaş yavaş geliyordu, parkta küçük çocuklar yerine parktaki oyuncaklara sığmayacak müzik grubunun gürültüyle koşuşturduğunu gördü. Elinde yuvarlayarak getirdiği pürüzsüz kartopunu inadına Chuuya'nın açıkta kalan ensesine isabet ettirerek geldiğini belli etmişti. Bilmediği bir şey vardı ki, inat yapan tek kişi o değildi, Chuuya ona karşı yapılan saldırıyı iki katıyla geri gönderirdi.
Osamu'nun bundan kaçmaya çalışırken buzlu yerde kayıp düşmesiyle kahkahaları daha da yükselmiş, oradan geçmekte olanlar durup onlara bakmıştı.
ー
Olmadı ya... :(
Yazarken Mamamoo dinliyordum. Solar "It's okay to not be fine" dedi, ben de tamam dedim.
Aman aman bir şey değil ama fem!Chuuya yazıyorum, kısa bir şey olacak... Yani ilgileniyorsanız.❤
Kendinize iyi bakın.🐳
🌹🌌☁
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost Kids
Hayran KurguYetişkinlerin problemleri yüzünden kaybolmuş bir grup çocuğun hikayesi. soukoku. school au