Birinci sınıflar yine yoktu, okul bir yere öğrencileri götüreceği zaman birinci sınıfları baz alırdı önce, yine bunun bir örneklerinden biriydi o gün de. Ryunosuke'nin hiç de işine gelmiyordu bu yapılan geziler ama Atsushi öyle gözlerini kocaman açıp adeta ışıldayınca heyecandan, ağzını açmamış ve sessizce okul otobüsündeki Atsushi'nin yanını almıştı. Gittiği yerde ne göreceği, ne duyacağı, belki de ne anlatılacağı pek de umurunda değildi fakat sevgilisi gitmeye heves etmişti; onu böyle neşeli görmek hoşuna gittiğinden dolayı ona da sevgilisine eşlik etmek düşüyordu.
"Yine mi yoklar..?" Ellerini krem rengi pantolonun ceplerine koydu. Siyah gitar çantasını sırtlamış, dersliğe gitmeden önce diğerlerinin sınıflarına uğramayı planlamıştı ve katlarının tamamen sessiz olduğundan rahatlıkla bir gezi olduğunu çıkarabilmişti. Koridorun sonundaki pencerelere ilişti gözleri, dışarısı o kadar da rüzgarlı değildi; gününü bahçede tamamlayabilirdi.
Bir süredir dilinde yer edinen mısraları mırıldanarak merdivenleri yavaş yavaş indi, bahçede maç yapanları izledi ardından. Zil sesini duyar duymaz maç yapmaya dışarı fırlayan tiplerdi bunlar, voleybol takımı bir seti çoktan bitirmişti bile. Tanıdık bir yüz görünce oynayanların arasında, adımlarını oraya yöneltmişti ve izlemeye başlamıştı maçı.
Kızılın tuhaf alışkanlıkları vardı: inatlaşmak, inadına yarışmak, inat edip kendini ispatlamaya çalışmak... Bir mücadele içindeydi sürekli.
Yan sınıftan olan Dazai Osamu'nun oynayışı hakkında konuşuyorlardı, buna karşılık Chuuya'nın ağzından "Ondan daha iyi oynarım." gibi küçük bir cümle çıkmış, onunla zıtlaşmaya zaten hazır olan sınıf arkadaşları onu bir iddiaya teşvik etmişti ve şimdi sıkıca kavradığı beysbol sopasını havada tutuyordu.
Osamu, pür dikkat izliyordu kızılı; hani açık bulup ona karşı kullanacaktı ya, oydu maksadı.
Masmavi gözlerini sahadaki diğer oyuncuların üzerinde dikkatle gezdiriyor, vuruşunu yapmak için pozisyonunu alırken vücudunu yavaşça geriyordu. Bunu şarkı söylerken de yapıyor, diye düşündü Osamu. Kızılın küçük hareketler de olsa doğru pozisyon arayışları gözünden kaçmıyordu. Duruşunu inceledi, kafasının çalıştığı noktalar da varmış, Chuuya'nın pratik düşünme yetisinin olmadığını düşünürdü hep. Chuuya gözlerini tamamen açarak dudaklarını yalayıp birbirine bastırdı, bu görüntü Osamu'nun dikkatini kızılın pembe dudaklarına vermesine neden olmuştu. Dik dik baktığını fark edince bakışlarını kaçırdı Osamu çekinerek, beklemediği bir hamleydi bu. Elini ensesine götürdü, birisinin onun bu bakışlarını yakalamış olabileceği ihtimali içini yiyip bitiriyordu.
Sopanın topa çarpışını duydu, ardından yere sert basılan hızlı adım seslerini. Başını kaldırıp seslerin geldiği yere baktığında top havada süzülüyor, kızıl saçlar rüzgarda birbirine karışıyordu. Koşarken izledi kızılı, üzerindeki okul ceketi omzundan düşmüştü ama umursamıyordu. Koştu ve son adımını diğerlerine göre daha büyük atarak varması gereken yerde durdu. Nefes nefese kalmıştı, kızılın inip kalkan göğsüne dikti bakışlarını Osamu.
"Home run," dedi birisi arkadan, "burası pek beysbol sahası olmasa da..."
Fırlatılan topu yakalayıp geliyordu biri, çok yukarıya göndermemesine rağmen diğerlerinin vaktinde yakalamasına müsaade etmemişti. Dizlerine koymuştu ellerini kızıl, gülümseyerek kaldırdı başını. "Gördünüz mü?" İşaret parmağını kaldırıp gösterdi Osamu'yu. "O koşamazdı." Doğruldu nefeslerini düzene sokarak. "Aslında belki de koşmazdı."
Chuuya'nın sesinin yükselmesiyle kendi dünyasından koptu Osamu, gözlerine düşen saçlarını elinin tersiyle uzaklaştırdı -tekrar düşmüşlerdi-; omuz silkti. "İki şekilde de haklı olabilirsin."
Bu şekilde Chuuya'yı kızdırabileceğini biliyordu ve haklıydı da, bu tavrına tepkisini göstermekte hiç de gecikmemişti. "Umursamadığını bu kadar da beli etme ama, seni eziyorum şurada!" Söylendi kendi kendine. Hiçbir şekilde Osamu'ya üstünlük sağlayamıyordu.
"Hmm..." Arkasında kızgın bir kızıl bırakarak oradan ayrıldı Osamu, istediğini elde etmişti.
***
"Hey," somurtarak yürüyen kızılı durdurdu, "benimle gelsene."
Arkasına dönmek yerine başını çevirdi sadece. Bu aptal, tüm gün boyunca onu kışkırtacak şeyler yaptıktan sonra hangi yüzle bir şey isteyebiliyordu? Fakat, bir şekilde, onu reddetmek de gelmiyordu içinden, fazla laf etmeden yavaşça yanına geldi. "Ne... istiyorsun? Acelem var."
"Hayır, yok." dedi Osamu. Chuuya'nın okuldan çıktıktan sonra yapacak bir şeyi olmadığını biliyordu. Derslerine çalıştığı da yoktu haliyle, geçer notlarla kapatırdı dönemi. "Bu yüzden biraz benimle kal."
Tek kaşını kaldırdı kızıl, "Neden?" diye sordu sadece.
Küçük adımlarla aralarındaki mesafeyi bir karışa indirdi Osamu, karşısındaki yüze uzun uzun baktı. Kendine saklamak, kimsenin görmesine izin vermemek istiyordu; kendine ait bir şeyi kalmamıştı ve bu yokluğunu onun üstünde kendi hakimiyetini kurarak gidermek istiyordu ama bu kızıl, kimseye başını eğmezdi. Kızılın bileğini tutup çekti kendine. "Gel işte."
Tuttuğu bileğinden çekerek okulun bahçesinden çıkardı onu. Kendine bunu kabul ettirmesi çok da uzun sürmemişti, uzun zamandır Chuuya'yı ve Chuuya'nın ona hissettirdiklerini merak ediyordu. Ne olduğunu anlamak için sessizce(?) onu izlemiş, onun hareketlerine verdiği kendi tepkilerini ölçmüştü kendi kendine. Sonunda bir sonuca varmıştı.
Bir süre çekiştirdikten sonra kızılın peşinden geleceğine ikna olunca bırakmıştı bileğini, onun söylenmesini dinleyerek Yokohama limanlarına vardı. Terk edildiği halinden belli sanayi limanındaydı ikisi, iskelenin ucuna gelmiş denizi izliyorlardı.
"Tamam..." dedi Chuuya. "Açıklayacak mısın, neden bu çöplüğe geldik?"
Başını eğdi Osamu. Haklıydı, neden buraya gelmişlerdi ki?
"Küçük peri Chuuya," Chuuya'ya döndürdü bedenini, "periler büyü yapabiliyorsa eğer, kalbimi sarar mısın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost Kids
FanfictionYetişkinlerin problemleri yüzünden kaybolmuş bir grup çocuğun hikayesi. soukoku. school au