Karşımdaki aynadan bir kez daha üstümdeki mavi elbiseme baktım. Belime kadar oturaklıydı. Etek bölümü pileliydi. İçimdeki ses 'taş gibisin be!' derken onu susturdum. Esenyurt kekosu gibi övgülere ihtiyacım yoktu. Üstelik zaten bugün yeterince övgü almıştım ve egomu dahada kaldıramazdım.
Arkamdaki anneme baktım. Zor ikna edeceğimi düşünürken annemin bu heyecanı somurtmama neden oluyordu. Sanki benden bıkmışta şimdi gidince rahata erecek gibiydi. Oysa ona göre zengin kocaya gidiyordum, beni koruyacak bir adamla evleniyordum ve en önemlisi yaban eller yerine tanıdık bir soyadını alacaktım.
"Çok güzel oldun."
"Teşekkür ederim anne."
Evimizin uzun kural listesinin en önemli kurallarından biriydi bu. Anne kelimesini resmen her cümlede kullanırdık ağabeyimle. Niye? Çünkü annem gururlandığını söylüyordu. Anne olmak bunu gerektirimiş, anne olunca ona hak verecek anlayacaktık.
Kapıyı çalmadan giren abime döndüm. Kaşları yine çatıktı. Etegimi görünce sanki mümkünmüş gibi dahada çattı kaşlarını.
"İğrenç olmuşsun. Çirkin."
Göz devirdim. Klasik Erdem işte. Ağabeylerin ev sevimsizi, en dağınığı, en sinir bozucusu ve en kuralcısı... Sayacak o kadar özellik vardı ki bir süre sonra insan anlatmaktan yoruluyordu.
"Bana göz devirme. Ağabeyinim ben senin."
"Biliyorum ama ben de çok küçük değilim. Koca kız oldum."
Cinayet şubede görev alan ağabeyim ceset görmüş edasıyla sırıttı. Bu gülümsemeyi sevmiyordum.
"Sen kocaya gidince annemler bana kalacak. Kudur."
Bir kez daha göz devirdim.
"Sen evlisin ve ayrı bir ailen zaten var. Üstelik evlenmem sizi bıraktığım anlamına gelmiyor."
"Yine kurtulamadık desene şuna."
Ciddi olmadığını biliyordum. Hep böyleydi. Küçük olan sanki kendisiymiş gibiydi.
Yanıma gelip sarıldıgında bende ona sarıldım."Eğer o herif seni üzerse beni ara. Burda bir ailen var. Sahipsiz değilsin. Ne olursa olsun yanındayız."
Gerçekten duygusal olduğunu bildiğim için bu garip havayı dağıtmaya çalıştım.
"Erken oldu abi. O evlendigim gün olucak. Bu gün sadece isteme ve yüzük takıcaz."
Direk ellerini belimden çekti. Sarılmanın öncesinde dolu dolu olan gözlerinde tek bir damla yoktu şimdi.
"Tamam o zaman. Uzatma. Herifler gelmeden de aşağı in."
Dışarı çıktığında arkasından bakakaldım. Kesinlikle normal değildi.
🎈🎈🎈
Kapı çaldığında önde ben olmak üzere hepimiz kapıya kalktık. Kapıyı açınca ilk önüme çıkan Doruk'un babası Ahmet amcaydı. Arkasında Zeynep teyze girdi. Aynı şekil o da bizi selamlamıştı. Arkasından da Doruk girdi içeri. Açık pembe bir çiçekle. Bitkilerle aram hiç iyi olmadığı için kendi kendime bir küfür savurdum.
Bu arada Doruk... Yukarda Allah var taş gibi olmuş. Saçını ilk defa yukarı taramıştı ve ben şu an ölebilirdim. Tipini ısırdıgım. Ağzını yüzünü yediğim-
"Ben senin aksine dizine tekme atmam."
Elime çiçek ve çikolatayı verirken dediğini bir süre anlamadım. Sonra arabada beni izliyor diye dizine tekme atmam geldi. Kesinlikle rezil olmuş bulunuyorum şu an. Biri hayrına gömebilir mi beni?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Komutan (Koruması Mısın?- 1)
Novela Juvenil~Kitapların bağlantıları YOKTUR. İkinciyi okumak için birinciyi okumak GEREKMEMEKTEDİR~ Yıllar önce, küçük ve tombul bir kız çocuğu iken düşmüştü genç kadının kalbine aşk. Yıllar sonra kader; oldukça güzel, genç bir yüzbaşı olduğunda tekrar karşılaş...