Keyifli okumalar!
"Viski"
"Votka"
"Viski!"
"Votka!!"
Ne mi oluyor? Hemen açıklayayım. Şu Can'ın bahsettiği oyunu oynayacağız, tabi eğer ki Ateş ve ekürisi Can oyun için içki seçebilirlerse.
Yaklaşık onbeş dakika önce geldiğimiz içki dolu odada onların izliyordum. Can oyunu dinlemediğimi anlayınca kolundan tuttuğu gibi buraya getirmişti. Bende ne için buraya geldiğimizi bilmediğinden sadece dikiliyordum.
Artık bu durum baygınlık geçirtecek duruma geldiği için yavaş adımlarla, özel tasarım şişelerin içinde bulunan içkilere doğru yürüdüm. Onlar ne kadar viski mi yoksa votka mı tartışması yapsalar da, birbirlerine girmemeleri için en iyi yöntemin başka bir içki seçmek olduğu bilincinde olduğum için, üstünde alışılmadık şekillerin bulunduğu bira şişesini elime aldım. Normalde gördüklerimden farklı şekillere sahip olan şişe, bira şişesi görünümünden çok kendisine şarap şişesi görünümü veriyordu. Yine de bu duruma takılmanın mantıksız olacağını düşünerek göz ardı ettim.
Hâlâ birbiriyle tartışan ikiliye baktığımda hâlâ bir içki bulmadıklarını görmek sevindirmişti. Sevincimi yansıtmamaya dikkat ederek, rica gibi görünen ancak altında emir yatan sözcüklerimi dışa yansıttım. "Size kalsa yarına kadar buradayız. Artık bu şişeyle birlikte salona geçsek olmaz mı?"
Elimde hafifçe sakladığım şişeye kısa bir an baksalarda ses etmemeyi tercih ettiler. Aslına bakarsanız çok şaşırmıştım. Can'dan böyle bir tepki beklemiyordum. Ya da tepkisizlik mi demeliydim? Yine de hep yaptığım gibi düşünmemeyi tercih ettim. Çünkü düşünmeyince herhangi sorunu kafama takmıyordum.
İçki odasından çıkıp salona girdik. Bizim odaya girdiğimizi gören kısa etekli, 165 civarı boyu olan ve gömleği için gösteren , tahmini yirmili yaşlarının başında olan kadın kıvırta kıvırta odadan çıktı. Çıkarken de bana öldürücü derecede korkunç olduğunu sandığı bir bakış atmayı da unutmadı. Aklınca ondan korkacağımı ya da yaptığı harekete tepki vereceğimi sanıyordu, oysaki ben sadece boş bakışlarımı yollamakla yetindim.
Salona girdiğimiz gibi Can'ın yönlendirmesi ile parke zemine oturduk. Can'ın anlattığına gör oyun kolaydı. 'Doğruluk mu cesaretlilik mi?' oyununa benziyordu ancak bu oyun içki ile oynanıyordu. Başlangıçta şişeyi oyuncular yarıya kadar içiyirlardı ardından da şişeyi sırayla çeviriyorlardı. Şişenin ucu soruyu cevaplayacak kişiyi, arkası yani tabanı ise soruyu soracak kişiyi gösteriyordu. Ancak şöyle bir kural vardı ki, üç defa cesaretlilik seçmeden-ki bana seçim gibi gelmiyordu - doğruluk seçilmiyordu. Eğer ki doğruluk seçmek istemezsen de cesaret deniliyor ve yine üç cesaret sonrası doğruluk geliyordu. Oyun ne kadar saçma gelse de can sıkıntımın geçmesi için iyi fırsattı. Can'ın dediğine göre yarın sabah saatlerine kadar oynayabilirmişiz ancak daha sonraki saatlerde kötü sonuçları olabiliyormuş, hele ki dışarıda oynanıyorsa.
Can, büyük uğraşlar sonucu açtığı şişeyi bana uzattı. "Başla bakalım Aksoy. Büyük yudumlar şekilinde en az beş ya da altı yudum iç. Ne kadar çok içersen o kadar eğlenceli olur."
"Bekle sen ben sana eğlenceyi göstereceğim..."
Ben Can'dan aldığım şişeyi kafama dikerken yine ve yeniden onları atışırken buldum. Bu durumdan ne zaman vazgeçecekleri merak konusu iken, nasıl hâlâ arkadaş oldukları ise büyük muammaydı. İçkiden içtiğim büyük yudumları dörtten sonra saymayı bırakmıştım İçtiğim yaklaşık on yudum civarı iken şişeyi Ateş sitem ile aldı.
"Yeter be kızım! Biraz da bize bırak. Sana fondip yap diyen mi oldu."
Ateş'e sadece bakmakla yetindim. Birkaç yudum bira ile sarhoş olacak kadar iradesi zayıf biri değildim. Hoş, kafam bile bulanmazdı bu kadar içkiyle ama yinede laf etmemeyi seçtim. Zaten onlar da sırayla içip şişeyi ortamıza dik bir şekilde koydular. Göründüğü kadarıyla yarısından biraz daha fazla içilmişti ancak hiçbirimizi etkilememişti içki. Can her zamanki salak hareketleriyle şişeyi kapatıp ortamızdaki boş alana yan şekilde koydu.
Can'ın çevirdiği şişenin tabanı bana ucu ise Ateş'i gösteriyordu. Ateş'e sinsi gülüşlerimden en can alıcı olanını gönderip onu biraz zorlayacak planımı dervreye soktum. Bu plan içki seçerken aklıma gelmişti. Kimin üzerinde uygulanacağı ise şimdi belli olmuştu. "Ateşciğim... Şimdi şu üzerindekini çıkar ardından da şöyle beş tur kadar da evi turla."
Kış ayına olduğumuz için yerler ıslaktı, tabii soğuğu da unutmamak lazım. Ateş bana inanamaz gözlerle baktı. O da biliyordu ki bu ciddi manada zor bir durumdu. Hele ki düşme tehlikesinin olması...
"Öyle olsun bakalım, Aksoy. Nasıl olsa o dönmeyen kervanın döneceği tutar."
Gözlerimi devirip cevap verdim. "Tabi, tabi. Öyledir."
Üzerini çıplak bırakıp dışarı doğru adımladı. Bizde peşinden uçarcasına vardık. Can hemen tefonuna sarılır Ateş'in bir kaç fotoğrafını çekti. Adından da bana dönüp "Tehdit malzemesi lazım sonuçta."deyip göz kırptı.
Bu sırada Ateş, birkaç ısınma hareketi yapmış adından da "Başlıyorum!"deyip koşmuştu. İlk turu bir dakika içerinde koşmuştu. Diğer turları da biraz geç de olsa yaklaşık bir dakika içerisinde koşmuştu. Tabi bu sırada Can onun birkaç fotoğrafını çekmişti. En son turda evin köşesini dönlerken çimenlerin üzerinde kayıp yere düştü. Can ile ben yıkılırcasına gülerken Ateş küfür etmekle meşguldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Y.A.K.M.A.A.
ChickLitGökyüzü parçalandı , kırıldı; kırıkları kızın bedenine battı. Ama asıl kızı şaşırtan bedeninin yüzeyine batmayan kırıklardı. Kalbinden dışarı çıkmaya çalışan parçalardı. Kız önce korktu ancak kanı oluk oluk akmaya başlayınca şaşırdı. Genç kız etraf...