Buruc elindeki kamerayla bardaki insanları çekiyordu. Ömür arkadaşına doğru geldi elinedeki kameraya el sallayarak konuşmaya başladı. ''Buruc, hadi bırak artık şunu da gelip dans et benimle!''
Buruc elindeki kamerayı titretmeden gülmeye çalıştı. Fotoğrafçılık okumaktan hiçbir zaman pişman olmayacaktı. Kamerayla etrafı çekmeye devam ederken birisi takıldı gözüne. Siyahlar içinde, sandalyeye oturmuş, ağzındaki sigarasıyla enfes bir seyirlik olan okyanus gözleri çok uzaktan bile belli olan adam. Buruc yutkundu ve kendisini fark eden adamla göz göze geldi. Alelacele kamerasını kapattı ve çantasına koymaya çalıştı. Ona doğru ilerleyen Ilgın kızı burda gördüğü için şaşırmıştı fakat şaşkınlığını hemen üstünden atmıştı. Buruc çantasını koluna taktı ve Ilgın'dan uzağa doğru ilerlemeye başladı. Çok kalabalık olduğu için güçlük çeksene çıkış kapısına çok az kalmıştı. Biri kolundan tuttu ve sırtını sert göğsüne yasladı. Buruc sabahki kokusundan tanımıştı onu.
''Gizli gizli beni mi çekiyorsun sen?'' dedi Ilgın oldukça muzip bir ses tonuyla
''Ne münasebet? Kameramın görüş alanına giren sendin'' dedi Buruc kafasını dik tutarak. Bu arada sırtı hala Ilgın'ın sert göğsüne yaslıydı.
''Bence kameran bile bu yakışıklılığımı fark etti'' dedi bir kahkaha atarak.
Onlar konuşmaya daldıkları sırada yanlarına Buruc'un arkadaşları geldi. Ömür yüzüne aptal bir sırıtış koyarak Buruc'a ''Heyy bu yakışıklı da kim?'' diye sordu. Buruc ağzını açmış cevap vereceği sırada Ilgın araya girdi. ''Sevgilisiyim!''
...
Arslan kardeşini defalarca aramıştı ama cevap alamamıştı. ''Ulan piç, seninle sonra görüşeceğiz '' dedi kendi kendine ve arabadan indi. İhtişamlı evde ilk göze çarpan kocaman bahçesiydi. Bir sürü araba vardı kapının önünde lakin bahçenin büyüklüğü buna rağmen belliydi. Arslan içeri doğru yürümeye devam etti. İçeri girdiğinde onu kapının önünde karşılayan çiftle el sıkıştıktan sonra ilerdeki arkadaşlarına doğru ilerledi. Ahmet büyük bir sırıtışla karşıladı arkadaşını.
''Arslan, yine yakıyorsun oğlum ortalığı ya. Baksana kadınlar senden gözünü alamadı yine'' dedi gülerek.
Arslan arkadaşının bu sözüne bir kahkaha attı. Çoğu insanların bakışları Arslan'la buluştu o anda. Bu adam normalde böylesine bir kahkaha atmazdı. Mümkün oldukça gülmezdi bile!
Ceren aşağıda unuttuğu telefonunu almak için indiği sırada onu gördü. Ardından kulaklarına ilahi niteliğinde bir kahkaha. Zevki sefa içinde kaldı Ceren. Merdivenlerden usulca inmeye başladı. İkilinin gözleri birbirine takıldı sonra. Arslan yutkundu. Bu kadın her defasında böylesine seksi olmayı nasıl başarıyordu. Önce sabah böylesine etkilenmişti birde akşam. Daha bir gündür tanıdığı bir insandan böylesine etkilenmek! Onun kurallarına aykırıydı bu!
''neler yapıyorsun sen bana böyle?'' diye konuştu içinden Arslan.
Cerense onun o takım elbisesine hayranlıkla baktı. Bir insanın bu kadar yakışıklı olması haksızlıktı! Nasıl bu kadar kusursuz olabilirdi ki? Yunan tanrılarını aratmayan bir güzellikteydi bu adam. Sert yüz hatlarıyla oldukça.. oldukça erkeksi diye düşündü Ceren.
Babası merdivenlerden inen kızının yanına gitti. Bir kaç konukla tanıştırdı kızını. Sıra Arslanla tanıştırmaya gelmişti.
''Merhaba Arslan Bey'' diyerek elini uzattı önce adam. Arslan adamın elini tuttu ve mimiklerini sabit tutmaya özen göstererek yanıtladı adamı ''Merhaba, Altan Bey''
''Tanıştırayım kızım Ceren Soylu'' dedi kızının beline elini yerleştirirken.
Arslan adamın elinin kızın beline gittiğini gördüğünde çenesini kastı. O elin yerinde olmayı o kadar isterdi ki! Kadının o narin ve ince beline elini sarmayı. Kendisine çekip sarılmayı, sonra eli yavaş yavaş daha aşağıları kaydırmayı. Kendine gel Arslan!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeklerin Senfonisi
Roman d'amourSeks miydi bize sadece hayata bağlayan,Yoksa yitip giden kayıplarımız mı?