0.8

374 69 70
                                    

🌟 Yıldızlara dokunmak bu kadar zor olmamalı...🌟

Ölüm saati 02.06

Yazar

Moonbyul başta çok korkmuştu. Ama bu işi kendi lehine çevirebileceğini düşünüyordu. Rose'den hep nefret ediyordu. Yaptığı her şeyden iğreniyordu. Ona karşı tek hissettiği şey ağır bir nefretti. Kendisinin bir ailesi yoktu. Bir sevdiği de yoktu. Yani tehdit edilebilecek hiçbir şeyi yoktu. Bu yüzden ameliyat sırasında malzemelerden gizlice neşteri alıp kolunun altına sakladı. Dikiş atarken atardamarına neşteri saplayıp çıkardığında hastanın öleceğini biliyordu ve de yaptı. Hasta ölmüştü.

Oğlunun ölebileceğini tahmin eden bakan, eğer doktor kurtaramazsa hiçbir şeyin karşılıksız kalmayacağını düşündüğünden adamlarına önceden bir komplo kurdurtmuştu. Çünkü ailesine zarar veremezdi çünkü yaptığı kaçakçılık yasa dışı bir şeydi. Bu yüzden malları adamlarına emredip sağlama aldı ve Japonyanın kuytu bir sokağına suç mahali kurdurmuştu adeta. Her şeye hazırlanmıştı. Şimdi gözü de kulağı da doktorda ve oğlundaydı.

Rose

Bir anda gözlerimi ve bileklerimi bağlayıp beni bir arabaya bindirdiler nereye gittiğimi ne yapacağımı bilmiyordum. Ailem hakkında endişeleniyordum. Araba durduğunda beni çıkardılar, hızla yere fırlattılar ve elime bir şey tutuşturdular sonra önce ellerimi ardından gözlerimi açtılar. Göz bandını sımsıkı bağladıklarından dolayı bir süre bulanık göründü her taraf bu sırada siren sesleri gelmeye başlamıştı. Ardından da fotoğraf flaşları.

Gözlerim netleşmeye başladığında elimdeki şeye bakmamla şoka girmiştim. Elimde kanlı bir bıçak vardı. Önümdeki bedene baktığımda işte o zaman tam bir travmaya girmiştim. Her taraf kan gölü olmuştu ve ebn de o gölün içinde oturan bir adaydım adeta. Bakanın oğlu kanlar içinde karşımda yatıyordu.

Polisler gelip beni yerimden kaldırdılar. Flaş ışıkları gözümü kör etmeye yemin etmişler gibi içime işliyorlardı. Gözlerimi karşımdaki ölü bedenden ayıramıyordum. Polis koluma kelepçeyi takıp beni arabaya bindirdi.

Hiçbir şey düşünmüyordum. Bomboş. Beynim, aklım akıp gitmiştilerdi sanki. Her şey simsiyahtı ...

Karakola geldiğimizde beni direk gözaltına aldılar. O sırada travmada olduğumdan hiçbir şey yapamamış nerede olduğumu kim olduğumu bile bilmiyor derecedeydim. Japonya'da olduğum için polisler bana soru soruyorlardı ama hiçbir şey anlamıyordum. Ki dillerini bilsem de cevap verecek dırumda değildim ki.

Tam emin olmamakla beraber sanırım iki gece orada kalmıştım. Sonra beni kelepçeli bir biçimde uçağa bindirdiler. Uçaktan indiğimde yanımdaki Japon polisler beni Kore polisine devretmişlerdi. Havaalanından çıkarken tekrar o öldürücü flaş ışıkları ile karşı karşıyaydım. "Ünlü doktor Dışışleri bakanının katili!" "Doktor bakan oğlunu bıçakla sokak ortasında öldürdü!" "Dehşet verici sosyopat doktor bakan oğlunu canice öldürdü! Cesedi yok etmeye çalışırken yakalandı!"

Karakola geldiğimde beni sorgu odasına aldılar.
Polis- Konuş neden böyle bir şey yaptın?
...
Polis- Konuşsana be kadın! Arkanda kim var kime güvendin de böyle bir şey yaptın!
...
Polis- Bay Lee'nin oğluyla ne gibi bir bağlantın vardı?
...
Polis- Aptal kadın! Konuşsana!
...

Karşımdaki sandalyeyi o taraftan bu tarafa atıp sertçe bağırıp beni suçluyordu. Aklınca güç gösterisi yapacak ve beni korkutup konuşturacaktı. Bir cinayet komplosuna mı kurban gitmiştim? Hayır... bu olamazdı... işte o sırada duygularım yerine gelmiş aklım ve beynim çalışmaya başlamıştı. Ne olmuştu bana böyle? Nasıl kurtulacaktım bu durumdan ben? Gözlerimden birkaç damla yaş süzüldü.

Chandelier and Rosedelier || ChanroseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin