1.3

372 65 54
                                    

🌟 Yıldızlara dokunmak bu kadar zor olmamalı...🌟

"Kanım, terim ve gözyaşlarım hızla birbirlerine karışıyor ve düşüncelerime veda etmeme sebep oluyorlardı..."

Gözlerimi açtığımda karşımda Chanyeol'ü bulmayı beklemiyordum. Kaburgalarım sargı beziyle sarılmış ve yaralarıma yara bandı takılmıştı. Revirde yatıyordum. Chanyeol gözlerimi açtığımı görünce oturduğu sandalyesinde dikleşip bana yaklaşmıştı.

— Rose! Nasılsın?
— Daha iyi. Sadece... kaburgam biraz acıyor. Seni-
Lafımı bitirmeden tek kaşını söyleme anlamında kaldırmıştı. Sonra da işaret parmağıyla karşıdaki dolap ile kulağı arasında hayali bir çizgiyi göstermişti.

Dinleniyorduk!

R- Sizin Savcım... burada ne işiniz var?
Resmi konuşuyordum.
C— Davandan ben sorumluyum. Ve davan daha sonuçlanmadı. Bu yüzden buraya gelmem gerekiyordu.

Bir süre sessizlik olmuştu.
C- Ahh sanırım siyah dikdörtgen not defterimi arabada unutmuşum. Ben de onu ya bir kantinde ya da arabada düşürüyorum yaa!

İmalı konuşuyordu. Ne diyordu bu böyle! Aa bir dakika bir dakika!
Siyah dikdörtgen not defteri? Kantinde düşürmek? Lisedeykenki not defeterinden mi bahsediyordu?

C- İlk sayfasına yazdığım soruları sana soracaktım. Ama neyse artık bir dahaki geldiğimde sorarım!

İlk sayfası.. ilk sayfası... ne yazıyordu ilk sayfasında..?

"Sana inanıyorum, kimse inanmasa da
Elimi uzatıyorum bana uzatılmasa da.
Hayat o kadar kolay olmasa da,
Beraber oldukça üstesinden gelebiliriz.

Bazen bir ipucu, bir tutam saçta gizlidir.
Bazense sadece bir bakış yeterlidir.
Karanlığı tek bir ışık kurtarabilir,
Aydınlık ise gece bile gökte seninledir.

Hatırlamştım. "Sana inanıyorum, kimse inanmasa da." Bana inanıyor muydu?

"Bazen bir ipucu, bir tutam saçta gizlidir." Saç saçıma bir şey mi saklamıştı. Elimi saçıma götürdüğümde elimi tuttu ve tek taşını kaldırarak kafasını yavaşça iki yana salladı. "Bazense sadece bir bakış yeterlidir." Gerçekten de gözlerime çok derin bakıyordu.
"Karanlığı  tek bir ışık kurtarabilir."
Ben karanlık olandım. Cidden Chanyeol, benim ışığım olabilecek miydin?

Hapishaneye geri dönmüştüm. Günler, saatler geçmiyordu bu duvarlar arasında. Bir meçhuldeydim. Kurtulabilecek miydim? Nasıl? Kurtulamazsam ne kadar burada kalacaktım? Müebbet? 50 yıl? 60 yıl? Yarına sağ kalabilecek miydim? Yoksa yatağımda ölü mü bulunacaktım?

Çamaşırhanedeydim. Bu kaçıncı çamaşır yıkama görevim bilmiyordum. 4. günden sonra saymayı bırakmıştım. Aklınca koğuş ağası(?) Hwasa beni her sabah koğuşu temizlemek, öğlen bulaşıkları yıkamak, akşamsa çamaşır yıkamakla görevlendirerek cezalandırıyordu.

Sesimi çıkarmıyordum. Çıkaramazdım da zaten. Çünkü çıkarırsam ne olacağımı bilmiyordum. Ellerim günlerdir su içinde olduğundan önce çatlamış sonra yarılmış ardından yarıklar kanamaya başlamıştı.

Çamaşır işini bitirip koğuşa döndüm. Herkes kendi halindeydi. Chanyeol o gün saçıma küçük bir Yoda oyuncağı koymuş ve not bırakmıştı. Notta kendini kötü veya iyi nasıl hissedersen hisset yoda ile konuş ben seni oradan duyabilirim demişti. Yatağımın altına sakladığım küçük yodayı Ryan'ın olmadığını kontrol ettikten sonra çıkarmak için elimi soktum.

Yoktu!

Yatağı bir hışımla kaldırıp onu aradım yoktu!
H- Hey küçük sıçan bir şeyini mi kaybetmiş!
İki parmağının arasında yodayı tutuyordu. Hayır ama bu kadarı da fazlaydı. Çok sinirlenmiştim. Evet küçük bir oyuncak olabilirdi. Ama benim için önemliydi. O benim bir şekilde umut kaynağım olmuştu. Şimdiyse umut kaynağım kendini ağa zanneden aptal bir kadının elindeydi.

R- Onu bana geri ver.
H- Ohow sinirlendi sıçancık.
R- Bak Hwasa dediklerini harfiyen yerine getiriyorum. Artık benimle uğraşmayı bırak anlıyor musun.
H- Hmm ama ben bunu beğendiim...
Yodayı işaret ediyordu.
R- Hayır onu bana geri ver.
H- Ah Rose burada ben bir şeyi istersem alırım. Anlıyor musun! Ben bunu istiyorum o kadar bitti!

Gururuma dokunuyordu bu yaptıkları. Sabrım iyice taşmıştı. Herkes sessizce bizi izliyordu. Arkasını dönüp hücremden çıkacağı sırada bir anda sırtına atlayıp parmaklarımı saçlarına dolayıp saçlarını çektim. Tırnaklarımla yüzünü cırmıklıyordum. Tam yodayı elinden alacağım sırada bırnuma sert bir yumruk atmıştı. Ardından çeneme...

Yere düşmüştüm. Tekmeliyordu. Yodayı yere attı ve
H- Bunu istiyorsun ha! Al bakalım o zaman!
Ayağıyla defalarca ezmişti paramparça olmuştu. Tekme atmaya devam ediyordu. Ne zaman durdu, ne zaman gitti bilmiyorum. Hissizleşmiştim. Acı? Yoktu. Sızı? Yoktu. Gözyaşı? Yoktu. Umutsuzluk? Çoktu.

Sabah uyandığımda kendimi yatağımda buldum. Garip bir şekilde iyi hissediyordum. Yüzümü yıkamak için hücremden çıkıp tuvalete yöneldim. Koridordan geçerken herkes dönüp bana bakıyor, hakkımda fısıldaşıyorlardı. Her zamanki yaptıkları diyip, tuvalete girdim. Yüzümü yıkamak için musluğu açıp eğildim, soğuk suyu yüzüme çarptım. Doğrulduğumda aynada kendimle gözgöze geldim.

Aaaaaaaaaaaaa!

Ağzımdan çığlık kopmuştu. Aynadaki de kimdi! Hayır hayııır bu olamazdı! Saçlarım...
En güzel bakımı yaptırıp uzattığım, yumuşacık olması için türlü türlü şeyler kullandığım en değer verdiğim şey olan saçlarım...
Yamuk yumuk kesilmişti. İğrenç görünüyordum! Bacaklarım tutmuyordu. Yere çömeldim. Gözyaşlarım sel olmuştu adeta! Orada kaç saat hareketsiz durdum, bilmiyorum. Gardiyanın seslenmesiyle gözlerimi yerden kaldırdım. Ziyaretçim olduğunu söylüyordu.

Gitmeyeceğimi söyledim. Kimseye... kimseye böyle görünemezdim! Ama beni zorla götürdüler. Görüşme odasındaki kişi ile göz göze geldiğim an geldiğim yöne doğru döndüm aniden. Beni böyle göremezdi. Görmemeliydi...

Şuraya bir Rose dozu bırakıyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Şuraya bir Rose dozu bırakıyorum.

Chandelier and Rosedelier || ChanroseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin