Serin bir sabahın ilk ışıkları gökyüzünde belirmeye başladığında, Leo yine eğitiminin tam ortasındaydı. Etrafındaki orman sabah sessizliğine bürünmüş, sadece uzaklardan gelen kuş cıvıltıları ve yaprakların hışırtısı duyuluyordu. Vücudu ağır antrenmanlar sonucu kasılmış, kas lifleri sertleşmiş, göğsü derin nefeslerle yükselip iniyordu. Gökyüzünden, ağaçların arasından süzülen hafif ışık onun terle parlayan yüzünü aydınlatıyordu.
"Haydi be, velet! Daha üçüncü seviyeye gelmen için bedenini geliştirmemiz şart," dedi Yıldırım Tanrısı gür bir sesle, neredeyse gökyüzündeki bulutları sarsacak bir yankıyla. O anda Leo’nun içinde bir şey uyandı, antrenmana olan isteksizliğine rağmen kendini bir kez daha zorladı. Şu an bile 100’üncü mekik için hazırlık yapıyordu.
"Ya, her şeyi anladım da... neden bedenimi geliştiriyoruz ki?" Leo nefes nefese konuştu, yüzü hafif bir şaşkınlık ve yorgunlukla doluydu. Ancak sesi çatallaşmış, vücudu sınırlarını zorladığını haykırır gibi titriyordu.
"Gerizekalı!" diye kükredi Yıldırım Tanrısı, sesi adeta Leo'nun zihninde yankılandı. "Benim Yıldırım gücümü taşıdığına şükretmelisin, ama hâlâ gelip bana neden bedenini geliştiriyoruz diyorsun. Çalış, velet! Bedenin bu gücü kaldıramazsa, seni tek parça bırakmam!"
Leo bu azarlamadan sonra sızlanmayı bırakıp şınav çekmeye başladı. Ellerini toprağa yerleştirip bir, iki, üç... sayarken omuzlarından bacaklarına kadar her kası kasılıyor, bedeni titriyordu. Yorgunluğu iliklerine kadar hissetmesine rağmen azimle devam ediyordu. Yaklaşık iki gündür bu rutinle sabah akşam toplam 200 mekik ve 200 şınav çekiyordu. Kasları her seferinde daha çok yanıyor, vücudu güçleniyor ama aynı zamanda her şınavla birlikte ağrılar da artıyordu. Yine de, bedeni ağırlaşmış olsa bile kasları daha belirginleşmiş, boyu bile bir nebze uzamış, tam 1.85’e ulaşmıştı.
Her günün sonunda, terden sırılsıklam olmuş bedeni, göletin serin suyuna atlayarak yıkanıyordu. Su yüzeyine çıkıp nefes aldığında bile içinde taşıdığı gücü biraz daha hissettiği bu eğitim, onu günbegün daha dayanıklı hale getiriyordu. Artık suyun altında bile rahatlıkla 6 dakika boyunca nefesini tutabiliyordu.
Bu sırada Annabell, Leo’nun eğitim yaptığı yere doğru yaklaştı. Elinde bir sürahi su ve birkaç atıştırmalık vardı, her zamanki gibi sessizce Leo'nun en sevdiği köşeye bırakmak için gelmişti. Ona böyle gizlice destek olmaktan keyif alıyordu, Leo fark etmese bile. Ancak bu sefer, Leo'yu beklediği yerde bulamamıştı. Etrafına bakındı ve göletin yüzeyinde beliren ufak kabarcıkları fark etti.
Suyun altından aniden çıkan Leo, Annabell’in dikkatini çekti. Yüzünde muzip bir ifadeyle, aniden bağırarak: "Bööööğğğ!" dedi, tüm gücüyle suyu sıçratarak yüzeye çıktı.
Annabell, bir an irkilip geriye çekildi ama hemen toparlandı. Birkaç saniyeliğine yüzünde şaşkınlık ve öfke karışımı bir ifade belirdikten sonra, gülümsedi. Ardından Leo'nun omzuna hafif bir yumruk attı.
"Aağ acıttı!" dedi Leo, omzunu ovuşturarak. Ama aslında canının yanmadığı her halinden belliydi.
Yıldırım Tanrısı yine dayanamadı ve zihninde yankılanan bir kahkahayla, "Yalancı pezevenk!" diye söylendi. Tanrı'nın sesi Leo’nun aklında yankılandıkça, içinde o alışıldık baskıyı hissetti. Ama bu sefer Annabell de bir şey fark etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Tanrısı : REENKARNE (Düzenleniyor)
FantasiaSavaş alanın da yaşayan herkes tanrı ve yüce varlıklardı. Hepsinin karşısında tek bir kişi vardı. Beyaz ipeksi saçları boynuna kadar gelen ve adeta Yeryüzünün güneşi olan. Kırmızı gözleri ile karşısındakilere korku veriyordu. Uzun, büyük ve kan kır...