Temmuz 1994
Lord Valérien, malikanenin bir süredir diğerlerine yasak olan katına çıkarak merdivenlere en uzak olan kapıya doğru ilerledi. Kapıyı açtığında üzerindeki lordluk sıfatından sıyrılmış, sadece bir hizmetkar olmuştu.
Şömineye dönük lüks koltuğa doğru yavaşça adımlarken geldiğinin çoktan fark edildiğini bilerek sessizdi. Fazlasıyla tiz bir erkek sesi, gelen kişiye herhangi bir tepki vermeden önce, "Kılkuyruk," diye seslendi. Ses, tiz olduğu kadar soğuk ve otoriterdi.
Thomas, koltuğun birkaç adım gerisinde durarak saygıyla çağırılmayı beklerken, kısa boylu, saçları kırlaşmış, sivri burunlu ve ufak tefek olan adam tedirgin yüzüyle birkaç adım öne çıktı. "Lordum..." diye mırıldanırken sesi korkulu ve titrekti.
"Nagini nerede?"
"Ben... Bilmiyorum, lordum..." Kılkuyruk fazlasıyla gergindi ancak bu sadece o anlık bir durum değildi. Zaten korkak olan adam, lordunun karşısında daha beter hale dönüyordu. Tabii bunda adamın şu anki halinin de büyük bir etkisi vardı.
Lord Voldemort, bir ruh bile değildi. Bir hayvandan daha aciz, daha güçsüz ve daha bakıma muhtaçtı. Son zamanlarda yapılan özenli bakım sayesinde güç kazanmış olsa da bu, gerçek gücünün çeyreği bile değildi.
"Git ve onu bul, gece tekrar beslenmem gerekecek." Kılkuyruk yılanı sağacak olmanın düşüncesiyle titrerken emre uyarak telaşla odayı terk etmişti. Hizmetkarının odadan çıkmasının ardından ses, sakince seslendi. "Thomas..."
Adam sakin ama hızlı birkaç adımla koltuğun önüne doğru yürümüştü. Tek dizinin üstüne çökerek başını eğdi. "Lordum..."
Karanlık Lord, o an pek de heybetli görünmese de, hem diz çökmüş ölümyiyenin gözünde hem de kendi nazarında özgüveninden ve otoritesinden hiçbir şey kaybetmemişti.
O her zaman yüceydi.
"İstediğim şeyi yaptın mı?" diye sordu ses. Thomas, konuşmak için başını kaldırarak lorduna baktı.
Üç yaşlarında bir çocuğa ait gibi görünen bedenin derisi kemiklerine yapışmış gibiydi, vücudunda hiç et yoktu. Zayıflık ve boyut bakımından bir ev cinine benziyordu ancak aralarında en kötü muameleyi görenler bile onun yanında sağlıklı kalırdı. Acizden daha aciz, güçsüzden daha güçsüz duruyordu.
Lord, hizmetkarının gözlerinde Kılkuyruk'takinin aksine acıma ya da tiksinti görmedi. Sadakat ve hayranlık zihninde açıkça belliydi. Zaten Valérien hane lordu düşüşünden sonra yaptıklarıyla bunu yeterince kanıtlamıştı.
Kimsenin anlatmasına gerek yoktu, Lord Voldemort'un zihinfendi her şeyden üstündü. Adamın anlatmak istediği ancak sessizliği seçtiği ya da anlık olarak aklından geçirdiği zamanlarda o zaten hepsini öğreniyordu.
"Evet, lordum. Bertha Jorkins. Sihirli Oyunlar ve Sporlar dairesinde çalışıyor. Maalesef ki bildiğiniz üzere, İngiltere'ye girişim kısıtlı. Eğer birkaç gün daha verirseniz daha kıdemli-"
Adam, aciz bedenin başını yavaşça iki yana sallamasıyla sözlerini yarım bırakarak sustu. Önceki akşam aldığı emirle birlikte Thomas'ın o günki önceliği bakanlıkta çalışan birini yakalamak olmuştu.
Lucius'tan küçük bir iyilik istemeyi düşünse de kaçırılan kişinin kayboluşuyla birlikte tüm şüpheler onun üzerinde toplanacağından vazgeçmişti. Lucius'un bakanlıktaki konumu önemliydi ve onun ölümyiyen olduğuna inanan tüm büyücülerin gözü üzerindeydi.
Bu yüzden, Valérien kendine daha basit bir av seçmişti. Bertha Jorkins, dikkatsiz bir cadıydı ve yakalanması çok kolay olmuştu.
"Gerek yok," diye sakince konuştu ses. "Üst rütbeli birinin kayboluşu daha çabuk dikkat çekebilir. Esirimizi sorguladın mı?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Execution Squad
FanfikceSadık ve tutkulu birkaç ölümyiyen karanlığın yükselişinde ne derecede etkili olabilir?