0.8

487 56 18
                                    

Dün gece Namjoon gittikten yarım saat sonra durumuma bakmak için eve doktor gelmiş ve birkaç pansuman yapıp gitmişti.

Bizimkiler telefonuma el koyduğu için Namjoon'la haberleşemiyordum. O yüzden akşamı beklemekten başka çarem yoktu.

Kahvaltımı büyük bir iştahsızlıkla yaparken annemin içmem için masaya bıraktığı vitaminleri çöpe attım ve biraz sonra gelecek yeni matematik öğretmenimi beklemeye başladım.

Sabah saat yedi de uyanmış ve kore dili ve edebiyatı çalışmıştım. Günde en az beş yüz tane test çözen bana artık elli soru çözmek bile ağır gelse de hâlâ hazırlandığım bir üniversite sınavı vardı. Bu yüzden kaytarmayı kendime yasakladım.

Bu sınava ailem için değil, Namjoon için hazırlanıyordum.

Onu iyileştirmek için önce doktor olmam gerekiyordu değil mi? Hâlâ bana anlatmadığı hikâyesini bugün anlatmasını isteyecektim.

Matematik öğretmeni ve ardından gelen ingilizce öğretmeniyle ders çalıştıktan sonra odama çıktım. Akşam yemeği için odama kadar gelip haber veren anneme yemeyeceğimi söyledikten dakikalar sonra elinde tepsiyle gelmişti odama bu sefer.

"Yemeğini bitirirsen telefonunu vereceğiz."

Yemeğimi yedikten sonra telefonumu alabilmiştim. Namjoon'a mesaj atıp kaç gibi geleceğini öğrendikten sonra kısa bir duş alıp üzerime hoş duracağını düşündüğüm bir kombin oluşturup giydim.

Telefonum titrediğinde gelen mesajı açtım. Yolda olduğunu ve on dakika sonra burada olacağını yazmıştı.

Tam telefonu komidine koyacakken çalmaya başlamıştı.

Ekrandaki bilinmeyen numaraya bakarken kim olduğuyla ilgili tahminler yürüttüm fakat ben açamadan kapandı.

Tekrar çaldığında aramayı cevapladım.

"Efendim?"

Nora'nın sesini duymak beklediğim bir şey değildi.

"Hyena?" dediğinde sesi durgun gibiydi. "Görüşmemiz mümkün mü acaba?"

Bay Kim kesin olarak kaydı silinen Nora'yı okula alamayacağını söylediğinde Namjoon'la ne yapmaya çalışırsak çalışalım bir işe yaramayacağını anlamıştık.

Şimdi onunla konuşmak nedensizce vicdan azabı çekmeme neden oldu.

"Maalesef.." dedim. "Evden çıkamıyorum. Mümkün değil."

"Çok önemli Hyena," dedi ısrarla. "Merak etme, bu sefer kavga etmeyeceğiz. Bir seferliğine bana güven."

"Neden güveneceğim ki? Sonuçta seni okuldan attırdım?"

"Hakettim," dedi. "Atılmayı hakettim çünkü son yaptığımın affı yoktu."

Derin bir nefes aldım. "Adresi atacağım," dedim. "Evime gel."

Telefonu kapatıp ona adresimi yolladıktan saniyeler sonra Namjoon penceremi tıklattı. Elimle 'gel' işareti yaptığımda odama girdi ve üzerini silkeledi.

"Odana bakan taraftaki ağaç da olmasa.." dedi alayla. "Selam."

Gülümsedim. "Selam."

Odama bir göz atıp "Dünden daha temiz," dedi. "Ben gelmeden temizlik yapmışa benziyorsun."

Farketmiş olmasına şaşırdım, gerçi dün de temizdi ama yine de eşyalarım biraz etrafa saçılmıştı. O an bozuk moralimle meşgul olduğum için doğal olarak toplayamamıştım ama bugün elli test çözmek yerine o vakti odamı temizleyerek harcamıştım.

"Canım sıkıldığı için temizledim."

Yatağıma otururken masamdaki meyve tabağını kucağına aldı ve elma diliminden birini ağzına götürdü.

"Bugün daha iyi gördüm seni."

Yanına otururken "İyiyim," dedim omuz silkerek. "Evden eğitime dönmek kötü oldu ama sorun değil. Nasılsa görüşüyoruz."

Çiğnemeyi kesip bana şaşkınlıkla baktı. Bir an küfür edip yanlış bir şey söyledim sandım ama o konuşmaya başlayınca gözlerimi devirdim.

"Tek endişen beni görememek miydi yani?"

Kafamı iki yana sallayıp toparlamaya çalıştım.

"S-sen neden endişem olasın ki? Öyle demek istememiştim...-"

Gülüp yanağımdan makas alırken "Anladım anladım," diyordu. "Ben de tüm gün seni düşündüm. Kocaman evde tek başına olmak kim bilir ne kadar berbattır."

"Nora aradı," diye başka bir konu açtım. "Benimle görüşmesi gerekiyormuş. Buraya gelecek."

Namjoon tabağı eski yerine koyarken "Ne?" dedi. "Neden görüşecekmiş?"

"Söylemedi."

"O zaman ben gideyim mi?"

Koluna dokundum ve "Hayır bekle biraz," dedim. "O gelene kadar seninle konuşmam gereken şeyler var."

Namjoon homurdandı. "Can sıkıcı sorular geliyor desene.."

"Bana tam şu an kendini anlatıyorsun," dedim. "Hastalığını ve daha fazlasını."

Namjoon elimi tuttu ve gülümseyerek yüzüme baktı.

"Söz her şeyi anlatacağım ama üç ay bekleyebilir misin? Ben anlatana kadar hasta olduğum gerçeğini unutmanı istiyorum."

Gözlerim dolarken "Gerçekten hastasın," dedim hüzünle. "Yalanlamadın."

Boştaki eliyle yavaşça saçımı okşarken "Unutalım bunu," dedi. "Olur mu?"

Namjoon'un neden üç ay sonra anlatacağını bilmiyordum ve ısrarla anlatması için baskı da yapmak istemiyordum. Belki de o zaman hazır hissedecekti.

"Peki.. üç ay sonra da.. bu şekilde karşılıklı oturabilecek miyiz?"

Sorum üzerine ilk bir duraksadı ama sonra içten bir şekilde gülümsedi.

"Her zaman bir nefes kadar uzağında olacağım," dedi. "İçine çektiğin havada, baktığın gökyüzünde, yürüdüğün yollarda, okuduğun kitapta.. en çok burada ama.." derken elini kalbimin üzerine koydu.

O zamanlar Namjoon'un bunun ne anlama geldiğini düşünmeme fırsat vermeyip beni öpmesi ve benim becereksizce öpüşüne karşılık vermem dışında bir sorun yoktu.

Tek sorun, bahsettiği şeyin sonradan idrak edilince kalbimde oluşturduğu yaraydı.

recovery :: kim namjoon 🍃Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin