ikisi de bankın üzerinde oturup konuşurlarken aniden yağmur bastırmıştı.
"lanet olsun." chan, minho'yu gelini kaldırır gibi kaldırıp olabildiğince hızla koşarak söyledi.
"hyung kendi başıma yürüyebilirim." dedi minho.
"çıplak ayakla yürümene izin vermemin hiçbir yolu yok."
chan okula varana kadar koşmaya devam etti. "başardık." dedi, minho'ya bakarak, fakat genç olanın sadece huzur içinde uyuduğunu gördü. büyük olan gülümsedi. o kadar yorgun düşmüştü ki bu yağmurun altında chan onu taşırken bile sızmıştı.
"şimdi seni nereye götüreceğim?" diye sordu kendi kendine.
aniden seungmin nefes nefese chan'ın önüne atladı.
"minho hyung, sonunda." dedi.
"seungmin burada ne yapıyorsun?"
"bu aptal kaçtı, chan hyung. onu arıyordum." minho'ya baktı. "bir şey mi oldu?"
"hayır. sadece uyuyor."
"onu binamıza geri götürelim." seungmin chan'a yolu göstererek söyledi.
seungmin binalarına ulaştıklarında soruyu cevaplamak için önden gitti. ravenclaw kulesinin kapısında hiç kol ya da anahtar girişi yoktu, onun yerine konuşan, bronz, kartal şeklinde bir kapı tokmağı vardı. tokmak seungmin'e bir soru sordu ve sadece ravenclaw öğrencilerinin bildiği şifreyi min cevapladı. tokmak cevaptaki kişiyi överek kapının sallanarak açılmasını sağladı. ardından seungmin chan'ı içeri gizlice sokarak minho'yu yatağına yatırmasını izledi. chan minho'nun üzerini örtüp sessizce konuştu.
"gitmeliyim seungmin, iyi geceler."
"teşekkürler hyung." seungmin başını salladı.
chan daha sonra minho'ya döndü. "iyi geceler minho." fısıldadı ve kimseye yakalanmadan odasına döndü.
ertesi gün olduğunda minho uyandı, yatağında olduğunu görünce şaşırdı.
"buraya nasıl geldim?" dedi.
"chan hyung seni buraya kadar taşıdı." seungmin'in söylediğini duydu. "her neyse, kalksan iyi olur, yoksa geç kalacağız."
minho bir şey demeden ayağı kalktı ve üniformasını giydi. daha sonra seungmin ile birlikte kahvaltı yapmaya gittiler. hâlâ yağmur yağıyordu ve minho bunu görünce sevindi. kahvaltıdan sonra arkadaşlarıyla merdivende buluştular. fakat birisi eksikti.
"chan nerede?" diye sordu minho.
"o hasta." dedi hyunjin.
"bu aptal muhtemelen gece yine pratik yapmaya indi. dün gece yağmur yağıyordu ve ceket bile giymiyordu." changbin sitem ederek konuştu.
minho kendini kötü hissediyordu. chan onun yüzünden hastaydı. eğer onunla paltosunu paylaşsaydı chan şimdi iyi olurdu.
minho ders sırasında tüm zamanını onu düşünerek geçirdi. arkadaşlarıyla bahçede otururken bile chan'ı düşünüyordu. omzundaki bir el onu gerçeğe geri getirdi.
"iyi misin?" dokunan kişi jisung'du.
"evet ben iyiyim."
"oldukça geç oldu, herkes çoktan ayrıldı. hadi gidelim."
"sen git jisung, ben biraz yürüyeceğim."
minho koridorun etrafını dolaşırken, chan merdivenlerden aşağı iniyordu.
"hyung." minho, chan'a koşarak bağırdı.
"burada ne yapıyorsun, minho? geç oldu."
"hyung üzgünüm. bana ceketini vermeseydin şimdi iyi olurdun." minho pişman bir şekilde bakarken gözleri doldu.
"minho senin hatan değil, ağlama." dedi, minho'nun gözyaşlarını silerek nazik bir sesle. "şimdi iyiyim, yemin ederim. hadi binana git."
"iyi olduğuna emin misin?" diye sordu minho.
"evet %100 eminim." chan gülümsedi. "hadi git."
"iyi geceler hyung."
"iyi geceler minho. "
________
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hogwarts || banginho
Fantasy[tamamlandı.] minho'nun chan'dan çok fazla sebepsiz yere nefret ettiği, ancak ona daha iyi tanıma şansı vermeye karar verdiği yer. [minchan #1] [banginho #2] [chanho #1] [changlix #8] cr: @nctea_sis