One/Why Did You Faint?

200 11 7
                                    

MERHAABAA... EVET bu benim ilk kitabım ve eğer yazım hatalarım olursa kusura bakmayın...

Yine oluyordu.
Yine dizlerimin bağları çözülüyordu.
Ve yine önümü göremeden, rastgele yürüyordum.

İlk defa geldiğim bu küçük kilisenin uzun ve karanlık olduğunu düşündüğüm  kolidorlarında nereye gittiğimi bilemeden yürüyordum.

Başımın yeniden sertçe dönmesiyle yerimde durdum ve destek almak için elimi duvara uzattım.
Elimin boşa gitmesiyle düşeceğimi anlamam uzun sürmemişti.
Bu yüzden pes edip güçsüz cüssemin gelişi güzel bir şekilde yere düşmesine izin vemiştim.

Sırtımda ve kalçamda hissettiğim sızı ile birlikte gözlerimi kahverengi bir tavana açmıştım. Hatırladığıma göre önümü göremiyordum ve düştüğüm yer nerede bittiğini bilmediğim uzun ve karanlık bir kolidordu. Yeşil ve küçük bir kanepede üstümde banttaniye ile öylece yatıyordum. Acımı es geçip yattığım rahatsız kanepede doğruldum ve etrafı incelemeye başladım. Etrafta bir sürü raflar ve içinde özenle dizilmiş kitaplar vardı. Burası bir kütüphane olmalıydı, ama ben buraya nasıl gelmiştim? Ve ben en son bir kilisedeydim değil mi?

Ayağa kalkmaya yetelendiğimde bakış açıma kahverenginde düz saçları olan, beyaz kazak giyen ve elinde bir fincan kahve ile duran bir adam girdi.

Sessizce bir süre adamı inceledikten sonra, ona buraya neden geldiğimi sormak istedim ve tam konuşacaktım ki karşımda çalışma masasına yaslanmış adam lafımı yarıda kesti.

-"Neden bayıldın?"

Sorduğu soruyla bakışlarımı tavanla uyum sağlayan kahve renklerindeki yıpranmış parkelere diktim ve susmayı seçtim. Çünkü hiç tanımadığım ve hayatımda ilk kez gördüğüm bu adama kişisel hayatımdan bahsedecek değildim. Buraya beni onun getirip getirmediğini bile bilmiyordum.

Adamın sesini ikinci kez duyduğumda ani refleksle bakışlarımı kısa bir süreliğine yüzüne çıkardım.

-"Ah, sanırım konuşamıyorsun."

Bir süre yine bana baktıktan sonra başını hafifce salladı ve yaslandığı çalışma masasının arkasına geçip çekmeceden bir şey aldı. Ağır adımlarla yanıma yaklaştı. Bana bir şey uzattı, eline baktığımda bana choco pie uzattığını farkettim. Çok kısa bir süre duraksadıktan sonra ayıp olmasın diye elindekini alıp yeniden başımı aşağı eğdim. Çünkü babaannem bana böyle öğretmişti. Tabi bu kadar çekingen ve utangaç olmayı es geçersek.

Beyaz kazaklı adam eski yerine dönüp bir süre pencereden dışarıyı izledikten sonra yine devam etti.

-"Anlaşılan sen konuşmayacaksın. Pekala.."

Dedi ve derin bir nefes aldıktan sonra kollarını birbirine bağladı.
Bana sebepsiz yere iyi davranan adamı bunalttığımı düşündüm ve hala sızlamakta olan kalçam ve sırtımı es geçip aniden ayağa kalktım.

Önüne geçip saygı için bir kaç saniye eğildim ve kapıya yöneldim.
Lakin duyduğum sesle yerimde durdum.

-"küçük hanım!"

Arkamı döndüğümde bana uzattığı kahverengi ceketi gördüm.

-"Bugün ilk kar yağıyor. Muhtemelen dışarısı çok soğuktur, bunu alabilirsin. Geri getirmene lüzum yok."

Dediği şeyle yüzüne bakmaya utandığım adamın elindeki ceketi iki elimle kavradım ve yeniden eğilip kapının koluna taraf yöneldim.

Arkamı dönmeden yerimde durdum.

-"Geri iade edeceğim.."

Diyip kapını hızlıca açıp kendimi dışarı attım. Tabi o zaman arkamdan dediği şeyi de duymuştum.

-"konuşabildiğini biliyordum."

Be my hope-Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin