21. BÖLÜM

294 13 0
                                    

Yumruklama işimiz bittiğinde torba ağır olduğundan olsa gerek yorulmuştum. Yere boylu boyunca uzandığımda Semih'de yanıma uzanmak için gelirken ayağı ayağıma takıldı ve üzerime şınav pozisyonunda düştü. Eğer toparlamasaydı ezilmiş olabilirdim.

   Gözümü açtığımda bana muzipçe gülüyordu. "Hadi beni devir." dedi. Tek kaşımı kaldırdım. "Canın yanarsa karışmam ama." dedim. "Ne kadar acıtabilirsinki?" dedi. Surat ifademi yumuşatıp boynundan kendime çektim. Onu öperken dikkati dağıldığı için tek hamlede ben onun üzerine geçtim. "Cidden acıdı. Beni kandırdın. Ama haksızlık cazibeni kullandın." dedi. "Hiç boşuna mızmızlanma. Devirdim mi devirdim. İstediğim yöntemi kullanabilirim." dedim. Bu sefer o beni öptü ama yapmaya çalıştığı şeyi tahmin edip hiç bozuntuya vermedim. Beni devirmeye çalıştığında hiç kıpırdamadım. Aslında gayet kolay bir şekilde beni devirebilirdi ama gücünün hepsini kullanmıyordu.

   "Sende neden işe yaramadı. Hiç dikkatin dağılmış gibi durmuyor." dedi. "Ben sertifikalı bir okçuyum. Konsantrasyon ve dikkat gerektiren bir iş. Ayrıca beni kendi silahımla vuramazsın." dedim ve dudaklarına bir öpücük kondurarak üstünden kalktım. (Kısa bir dipnot: 12 yaşından beri okçuluk yapıyorum. Geleneksel ok ile başladım ve modern ok ile bitirdim. Hâlâ haftada bir yapıyorum.)

   "Senin şu oklar..." dedi, kum torbasını yumruklarken. "İnsanı rahatlatıyor mu?" Bıraktı ve birkaç derin nefes aldı. "Rahatlatır mı bilmem ama aklını toparlar sanırım." dedim. Aslında insana kendini güçlü hissettiren bir şey. Yanıma gelip piyano sandalyesine oturdu. Tam çalacak tı ki elini tuttum. "Annen uyuyor. Uyandırırsın kadını." dedim. O sırada kapıda bizi izleyen biri vardı.

   "Uyandırdık mı?" dedim panikle. "Hayır hayır, zaten pek uyuduğum da söylenemez." dedi, Pervin Hanım. Böyle durumlarda söyleyecek söz bulamıyorum. "Ben acıktım." dedi Semih. Aslında ben de acıkmıştım. "Ben hazırlarım bir şeyler." dedi Pervin Hanım. Hemen ayaklandım. "Hayır hiç gerek yok siz zahmet etmeyin ben hazırlarım." dedim. Semih'in kolunu dürtüp "kalk hadi." dedim.

   Mutfağa gittiğimde önce dolaba baktım. Hazırda yemek yoktu ama malzemeler vardı. Hemen pişecek birşeyler lazımdı bize. Mutfağı biraz kurcaladım ve tarhana çorbasını karıştırması için Semih'in eline çırpıcıyı verdim. O sırada makarna suyu kaynıyordu ve ben köri sosu hazırlıyordum. Semih eğilip çorbayı kokladı. "Çok güzel kokuyor ve bu kaynıyor sevgilim ne yapayım?" dedi. Hemen ocağın altını kıstım. "Bir iki dakika sonra kapat altını." dedim.

   Yemeklerim hazır olduğunda masayı kurarken Semih arkamdan belime sarıldı. Bende önümdeki kollarını sardım. O saçlarımı öperken Pervin Hanım mutfağa girdi. Semih'in elinden kurtulmaya çalıştım ama bırakmadı. "Bıraksana Semih." dedim. Gülüyordum ama gözlerimde sinir vardı. Gözlerimi görünce ellerini bir suçlu gibi yanlarına açtı. "Tamam." dedi.

   Sinirlendiğimde bütün çevrem gözlerimden alev çıktığını söyler. Bunu fark etmeden yapıyorum aslında. Semih ilk defa gördüğünden olsa gerek, gözlerindeki şaşkınlığı okuyabiliyordum.

   Yemek bittiğinde Pervin Hanım masayı toplamaya yeltenince elindeki tabağı aldım. "Ben hallederim." dedim. O da oturdu. "Teşekkür ederim Bade." dedi. "Ne için?" dedim çünkü cidden kafamda bir neden tasarlayamamıştım. "Bu dönemde bize çok yardımcı oldun, Semih'e hep destek oldun ve bana da. O kadar gün hastanede uyumadan bekledin. Şimdi ise daha yeni ayrılmıştınız ki Semih çağırınca hemen geldin. Gerçekten sana çok teşekkür ederim." dedi. Kalktı ve bana sarıldı. Bende ona sarıldım tabiki de. "Galiba seni Semih'den fazla sevmeye başladım." dedi, kulağıma. Güldüm ve teşekkür ettim.

   Demek beni kendi çocuğu gibi seviyordu. Bu da iyi bir kaynana olacağı anlamına geliyor aslında.

İLK GÖRÜŞTE AŞK MI? (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin