onuncu bölüm

518 55 72
                                    

xiao zhan yatağına sırt çantasını bırakırken, kardeşinin de kendisini takip ederek ardından odasına girdiğini; kapının kapanırken çıkardığı ses üzerine farkedip, topukları üzerinde döndü. bir eli ince belindeki yerini almışken, diğeri gömleğinin düğmelerini açarak yakasını çekiştirmekle meşguldü. badem rengi gözlerini yavaşça kardeşinin ayaklarından, suratına doğru çıkardı ve sordu: "ne var?" diye. sorduğu sorunun cevabını az çok kafasında tarttığı düşüncelerin beraberinde biliyordu ancak yine de sorması gerektiğini hissetti.

zhuocheng ziyi ile sınıf arkadaşıydı ve zhan, bugün paydos vakti ansızın ziyi'yi yanına çağırıp ondan ayrılmak istediğini söylemişti. kızın gideceği ilk kişi tabii ki zhan'ın kardeşi cheng olacaktı. sonuçta kuşkulanmıştı bir yandan da ziyi, evet zhan kendisine pek ilgi göstermiyor olabilirdi ancak araları limoni de değildi. sadece bir yibo sorunsalı geçmişti iki yıllık ilişkileri boyu ama ziyi'nin aklından bile geçmediği için zhan'ın yibo yüzünden kendisinden ayrılmak istediği; başka bir sebebin olduğunu düşünüyordu.

zhuocheng'in kaşlarının arasındaki boşlukta yer alan ince derisi kırıştı ve gözlerini hafifçe kısarak dudaklarını araladı:

"ziyi'den neden ayrıldın?" zhan sorusuna karşı bir yanıt veremeden, sorusunun arkasına ardı arkası kesilmeyecek cümlelerini dizerekte içini döktü bir yandan.

"ziyi bugün paydos vakti beni aradı, hıçkırıklarını hattın karşı ucundan sanki hemen yanımdaymışçasına duyabiliyordum. ona neden ağladığını sorduğumda sizin ayrıldığınızı söyledi. ayrılmak istemişsin. bende onun kadar şok olmuş ve bir o kadar da söylediklerine inanamamıştım. nedenini sorduğumda, zaten ona karşı başından beri bir sevgi beslemediğini hatta sevdiğin başka biri olduğundan bahsettiğini söyledi. aslında bu hayatta seveceğin tek şeyin oyunların olduğunu düşündüğüm için bir kez daha şok oldum. yani ziyi'den ayrılman değil de, başka birinden hoşlanıyor olman şaşırttı beni. sonra onun yanına gidip teselli ettim. söylesene.. kimden hoşlanıyorsun? yalan falan mı söyledin ayrılmak için yoksa sahiden mi?"

belindeki elini göğsüne çıkardı ve diğer bir eliyle birleştirerek kollarını kavuşturdu zhan. bir yandan da yatağına oturmuş ve gözlerini kapayarak söyleyip-söylememe ikileminde kaldığını belirtir bir şekilde dudaklarını büzmüştü.

zhuocheng ayakta dikilmek yerine abisinin yanına adımladı ve hemen yanına oturdu. zhan'ın dudaklarından çıkacak kelimeleri duymak için hazırda bekliyordu adeta kulakları. gözleri zhan'ın suratında üçüncü turunu atıyorken, beklenen dudaklar aralandı.

"kim olduğunu söyleyemem."

"eğer söylemezsen geceleri babamla annemden gizli dışarı çıkmana yardım etmem."

"kim olduğunu söyleyebilirim."

halen daha kararsız olduğunu belirtir bir şekilde verdi nefesini ve sırtını kamburlaştırıp, dirseklerini bacaklarına dayandırdı zhan. badem rengi irisleri önce hemen karşısındaki beyaz kapının üzerinde yer alan gümüş işlemeli tokmağa gitti, ardından sol tarafında yer alan çalışma masasına ve sağ tarafında yer alan televizyonuyla; artık eskimiş olan oyun konsoluna. bu iç gerici sessizlik merakını kat be kat arttırmış olmalıydı ki cheng'in, abisinin omzuna vurdu biraz sertçe, bakışlarını kendisinde odaklamasını istercesine. zhan acıyla birlikte kaşlarını çattı ve sonrasında bir kaçış yolu olmadığını farkedip, yerdeki sürekli yün toplayan beyaz kilimine odakladı bakışlarını.

"ben.. birisinden hoşlanıyorum."

cheng sabır dilenircesine göz devirdi. bilmek istediği hoşlandığı kişinin kim olduğuydu zaten.

kanatlarından mahrum bırakılmış ‹yizhan›Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin