altıncı bölüm

510 70 49
                                    

uzun saçları kırmızı damlalarla süsleniyor, kaçacak bir delik bulamıyor, sadece altındaki bedenin üzerine kapanıp; onu en azından sonsuz uykusundayken koruyabilmeyi diliyordu.

iki taraf halen daha savaşa 'dur' diyememiş, birbirlerine girişmeyi sürdürüyorlardı. üstelik, ana düşmanlarından birini, wei wuxian'ı, öldürmüş ve yelkenlerini indirmiş, neredeyse tüm bilincini kapamış lan wangji'yi ise yakalama şansını elde etmiş olmalarına rağmen.

mavi gözleri, ufak bir tebessümle sevdiğine veda etmiş olan bedeni süzüyor; en ince ayrıntılarına kadar dikkat ederek, onu zihninde yeniden ve yeniden yaşatabilmeyi istiyordu.

kulakları çınladı, kendilerinden faydalanarak bir savaş çıkaran iki tarafa da kabaran öfkesi kendini belirgin etti. wuxian'ın yüzüne gelmiş saçlarını okşarcasına kulak arkasına ittirdi ince parmakları. wuxian'ın üzerinden çekildi ve bacakları üzerine kalkarak yalpalaya yalpalaya bir kaç adım attı.

beyaz kanatları her acıyla diz kırışında zemine sürtünüyor, yaraları daha da açılıyor, gökyüzünden inen kırmızı damlalarla kendi kanı birleşiyor bedenine daha da çok acı duyusunun nüfuz etmesini sağlıyordu.

"kesin artık!"

sesi, savaş meydanındaki tüm kaosu bastırmış, yaşayan herkesin başlarını çeviripte dikkatlerini kendisinde odaklamasına yardımcı olmuştu.

"o öldü ve ben kaçamam. kaçsam ne değişir hem, nereye kaçabilirim? sizin mutlu olmanız gerekirken neden halen daha devam ediyorsunuz şu saçma savaşa? kaç can alınca memnun olacak ve duracaksınız? böyle davranmanız.. her şey boşunaymış gibi hissetmeme sebep oluyor. en azından.. en azından ölümümüzün bir sebebi olsun. herkesin okları bize çevriliydi, ölmemiz kaçınılmazdı diye düşüneyim."

lan wangji çok sık ağlamazdı. hatta tüm duygularını içine gömer, derinlerde bir yerde yaşatırdı. ancak wuxian'la tanıştıktan sonra o derinlerde yaşattığı duyguları daha fazla saklı kalamadı. onun yanında ağlamakta bir kusur görmedi, onun gülüşüne karşılık vermeyi kendine bir görev bildi. ve onun için kendi canını bile verebilecek hale gelmesine rağmen, önemsediği tek kişiyi acımasızca kaybetti.

onun şimdi akıttığı yaşların hepsi, ölümü için yas tuttuğundan değildi. şüphesiz tabii, bir kısmı bu sebeple akıp gidiyor olabilirdi ancak ana düşüncesi günün sonunda sevdiğine kavuşacağını bildiğindendi. wuxian ile burada mutlu bir hayat sürememişti belki ama her şey bitmiş değildi.

iki tarafında duraksayıp, bir kaçının kendisine doğru yaklaştığını farkedince omzunun arkasına doğru çevirdi suratını. yerde boylu boyunca yatan sevdiği adama bakındı. kimse duyamasın diye fısıldadı ancak onun duyduğuna emindi.

"wei ying, ne olursa olsun biz ayrılmayacağız. bu bir son değil. bizim sonumuz böyle bitemez. birbirimizi unutsak bile, bir daha karşılaşacağız ve o zaman ben sana yine aşık olacağım. sen aşkıma karşılık vereceksin ve biz belki de bu sefer.. tüm zorluklara göğüs gerebileceğiz."

gözyaşları kıvrılan dudaklarına ilişti ve ardından omuzlarından tutularak göğsü yere sabitlenen wangji, acıyla inledi; kirpikleri örttü mavi gözlerini.

*

yatıyor olduğu yataktan, uykusu bölünerek bir sıçramayla birlikte kalktı; oturur pozisyona geldi. üzerindeki örtünün uçlarını sıkan parmakları gevşedi, bir elini başına götürdü ve alnını ovuşturmaya başladı. üzerindeki siyah, kolsuz bluzu; dağınık yatmasının sebebiyle hafif kaymış ve göğüs uçlarını açıkta bırakmıştı. saçları karman çormandı ancak bir kaç tarak darbesiyle şekle girmesi imkansız değildi.

kanatlarından mahrum bırakılmış ‹yizhan›Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin