on beşinci bölüm

414 47 107
                                    

bir meteor daha parçalandı, yandı ve istikametine doğru yol almaya başladı ancak insanlar bu meteorun kayar gibi bir görüntü verecek şekilde süratle gidişine 'kayan yıldız' demeyi uygun gördüler. eğer kayan bir yıldız görürseniz geceleyin gökyüzünde, tuttuğunuz dilek kabul olacaktır. doğruluğu tespit edilmemiş, herhangi birinin dudakları arasından çıkıp; kulaktan kulağa yayılması sonucu ortaya atılmış bir söylem. yine de insanların bir kısmı özellikle, her gece şansını denemek istercesine yüzlerini çevirirler pencerelerinin ardındaki sonsuz gökyüzüne ve bazen gökyüzü; bazı insanları ödüllendirir. onların dilek dilemelerinin sebebi olan meteor, dilek sonucu durağına ulaştığında ve ulaştığı durağında bir yıkıma sebep olacaksa da olsun. insanlar için dileklerinin bir şekilde kabul görmesi yeterliydi.

o gece, kuyunun dibinden farksız bir görüntü ortaya serememiş olan gökyüzü, şans eseri ya da şansızlık abidesi olan kayan yıldızını gözler önüne serdiğinde; birbirine gümüş zincirlerle sarılıp, bağlandı her iki kalpte. kollarını birbirlerinden ayırdıklarında, birbirleriyle kesişen gözleri gökyüzünü çekip aldı içerisine ve dilekleri ikisinin de barizdi. onlar bu dileği, birbirlerini gördüklerinden beri zikredercesine içlerinde yineleyip duruyordu neticede.

lütfen tanrı'm, lütfen. ben sadece onun mutlu yüzünü görmek, yalnızca gülüşüne şahit olmak istiyorum.

ve yibo ekliyordu:

onu bir daha kaybetmek istemiyorum, diye.

ve zhan ekliyordu:

ne olur, o da açsın bir gün kalbinin kapılarını bana, diye.

yibo'nun az kalsın dili sürçecek ve zhan'ı sevdiğini itiraf eder bir şekilde 'seni seviyorum' diyecekti ama son anda kendini toparlayarak yalnızca teşekkür etti. henüz erken olduğunu düşünüyordu; bunun sebebi zhan'ın kendisine olan aşkından şüphelendiği değildi, hayır. onun kız arkadaşından ayrılıp ayrılmadığını bilmiyordu, öğrenmesi onu engelleri tamamen ortadan kaldırdıkları kanısına iteledi ama zhan kendisi gibi ailesiz, tek başına yaşayan biri değildi. onun bir ailesi vardı ve ailesi oğullarının notlarında bir yükselme istiyor, oğulları için iyi bir gelecek düşlüyordu.

yibo, zhan'ın geleceğini lekelemek istemiyordu.

tiyatronun sonuna kadar bekleyecekti. sahne aldıkları günün sonu, eğer hiçbir ayak bağı olacak bir şeyle karşılaşmazsa kendisi için; itirafını yapmayı düşünüyordu.

şuan çok erkendi.

öte yandan aklı bu düşüncelerle karman çorman olmuş yibo'nun tam karşısında yer alan zhan; ellerini yüreğine götürmüş, derisiyle parmakları arasında duvar konumunu almış olan bluzunu sıkıp, kırıştırmıştı. bir tavşanı aratmaz ön dişleri dudağının hemen altındaki beniyle uğraşıyorken, halen daha az önce yibo'nun kendi beline dolanan kollarının sıcaklığını hissederek yeniden ve yeniden düşlüyordu.

sonra, yibo'nun kendini silkelemesinden sonra, yibo'nun göğe doğru iliştirdiği işaret parmağına odakladı gözlerini ve kulaklarını yalnızca sevdiği adamın sözcükleri için açtı.

"az önce bir yıldız kaydı."

kolunu indirdi ve topukları üzerinde dönerek, başını hafif kaldırdı. "gördün mü?" zhan görmemişti fakat görse de bir şey değişmeyecekti. aynı kendisinin dileyeceği dilekte değişiklik olmayacağı gibi.

ancak yibo ile hafif uğraşmak istedi ve gözlerini kısarak, bilmiş bilmiş ellerini belinde konumlandırdı.

"ne dilediğimi öğrenmek ister misin?"

sorduğu sorunun beraberinde hafif araladığı göz kapaklarının ardından, yibo'nun irislerindeki parıltıları farkederek; sinsice sırıttı. o sim dökülmüş gözlerin sahibi, öğreneceği dileğin kendisinde yaratmış olduğu heyecanın beraberinde bir çift yumru yapılmış eli de çenesinin her iki yanına yasladı.

kanatlarından mahrum bırakılmış ‹yizhan›Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin