üçüncü bölüm

557 69 47
                                    

"zhan! daha ne yapmayı planlıyorsun? ne zaman duracaksın, ne zaman aileni gururlandıracak davranışlara imza atacaksın? madem sınavlara ilgin yok, neden başkasının da hayatını karartıyorsun? biz.. biz sana iyi birer ebeveyn olamadık mı ha?!"

kafasının ortası dökülmüş ve geri kalan saç tutamları da kırlaşmış adam genzini temizleyip, parmaklarını boğazında gezdirdi. zhan dizleri üzerine çökmüş, başınıysa kucağına koyduğu ellerini görüş açısına alacak hizada eğmişti. normalde babasına baş kaldıran, babasıyla dikleşen bir karakteri vardı ancak annesi, kardeşi ve babasını da şaşırtacak biçimde bugün suçunu kabul edercesine sükunetini korumaktaydı.

"iyi!" adam ellerini sırtında birleştirdi ve halının ortasında diz çökmüş oğlunun etrafında turlamayı kesti.

"ne harçlık var sana ne de okul çıkışları arkadaşlarınla buluşarak eve geç gelmene müsaade. şimdi git odana."

kendisine verilen cezayı inkar etmeden, taşıması gereken, boynunun bir yükü olarak düşünen zhan; çıt çıkarmadan odasına adımladı ve ardından kapısını kapadı. salonda kalmış diğer aile üyeleri nutukları tutulmuşçasına birbirlerine bakındı ve abisinin uzaylılar tarafından kaçırılmış, yerineyse başka birinin bırakılmış olduğu düşüncesiyle salondan ayrılan zhuocheng, zhan'ın kapısını iki kez tıklattı.

"gir."

kapı kolunu aşağı indiren ve ardından kapamak üzerine ardında kalan kapıyı sırtıyla ittiren zhuocheng, yatağının üzerinde oturmuş, sırtını duvara vermiş ve dizlerini kendine çekerek, yüzünüyse dizlerine gömmüş abisine uzun uzadıya bakındı.

açıkçası abisini ilk kez bu ruh halini takınmış olarak görmekteydi ve eli ayağı birbirine dolanmıştı. genel olarak iki kardeş birbirleriyle dalga geçer, kavga eder ve birbirlerini kızdıracak tarzda gıcıklıklar yapardı. ancak bu durum farklıydı. zhuocheng üzgün abisine nasıl ılımlı yaklaşacağını bilmiyordu. tabu oyunu oynar gibi hissetmekten alıkoyamıyordu şuan kendini, yasaklı kelimelerden birini kullandığı an abisi hüngür hüngür ağlayacakmış gibiydi sanki.

zhuocheng; abisinin yanına oturdu ve bacaklarını bağdaş kurarak, birbirine değen ayaklarını elleriyle tutup, öne-arkaya doğru gerindi. kaçamak bakışlarla da bir yandan abisini süzüyordu. dayanamadı ve bir süre sonra abisinin ensesine dokundu, parmaklarını adım atar gibi kullanarak ileri ve geri ilerletti ancak ensesinden gıdıklandığı için bu hareket sonucu genelde kardeşine tekme atan zhan, istifini bozmamıştı.

"zhan-gege!"

kollarını kavuşturdu ve dudaklarını büzdü zhuocheng.

"seni bu kadar pişman eden ve depresyona sokan kişi kim?"

zhuocheng, zhan'ın dizleri arasındaki açıklığa doğru başını uzattı ve abisiyle göz göze gelince gülümsedi.

"anlat hadi gege. dinliyorum seni. hem anlatmak seni daha da rahatlatacaktır diye düşünüyorum."

"öyle mi dersin?"

yüzünü kaldırdı ve dolu gözlerle kardeşine bakındı zhan. zhuocheng alt dudağını dişledi, abisini dolu gözlerle bir müddet daha görmeye devam ederse kendi de ağlayabilirdi.

"evet ya, öyle diyorum."

"pekala.."

iki kolunu da yüzüne getirdi ve gözlerini sildi, ardından kucağına indirdiği ellerinin parmakları birbirine dolandı ve gözlerini parmaklarına iliştirdi.

"wang yibo. tanıyor musun bilmiyorum ama-"

"sen ciddi misin?!"

anlık yükselen sesi işitmenin üzerine ödü patlayan zhan, biraz geriledi ardından pörtlettiği gözlerinin irisleri kardeşine uzandı.

kanatlarından mahrum bırakılmış ‹yizhan›Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin