2: yürüyorum dikenlerin üstünde

179 27 10
                                    



Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


2 // yürüyorum dikenlerin üstünde


Ayaklarımı uzatıp, dibine oturduğum erik ağacına iyice yaslandım. Derince bir iç çekerken gözlerimi karşımda kalan uçsuz bucaksız bozkırlarda gezdirdim. Ne derin huzur, genişlik, büyük sükûnet vardı bu bozkırlarda. Bozkırları seviyordum; çünkü onlarda kendimi buluyordum. Bozkırları çok seviyordum; çünkü kaybetmeye ramak kalmış benliğimi gözümün önünde tutuyorlardı, deliliğin kıyısına koşmamı engelliyorlardı.

Bozkırlarda benim çocukluğum vardı, anam vardı, babam vardı, kızkardeşim vardı, anılarım vardı, kaybettiğim çocukluğum ve gençliğim vardı. Bu beş para etmez dünyada varlığımı bilen, geçmişi taşıyan bir tek bozkırlar vardı.

Fazlaca ağırlaştığımı hissediyorum, kaldıramıyorum artık hiçbir şeyi. Önceden izleyip huzur bulduğum bozkırlar bile sakinlik vermiyor artık bana. Geçmişi hatırlamak acı veriyor. Anamın kucağını hatırlayıp kucağına tekrar dönememek, babamın tuttuğum avucunu hatırlayıp bir daha tutamamak... Bunlar bana saf mutluluktan çok, acı ve pişmanlık veriyordu artık. Aklımdan onca geçen anılardan sonra gerçeğe dönüp yalnız başıma olduğumu hatırlamak, içinde bulunduğum boşluğun farkına varmak acıtıyordu, çok acıtıyordu.

Belki de anamın ak sütü gibi helal yaşamı hak etmiyordum artık. Belki de bazı şeylerin sonunu getirip, her yerde arayıp bulamadığım o huzura kavuşmalıydım. Bunu yapabilir miydim? Buna cesaretim var mıydı? Kaybedecek şeylerimi düşündüm. Neyi kaybedebilirimdi ki? Çatlak duvarlarından ot fışkıran evimden, yediğim bir parça kuru ekmekten, bir de bu erik ağacımdan başka, bu dünyada varlığımı dolduracağım neyim vardı ki benim? Bu dünyada varlığımı kaybedeli çok olmuştu. Uzaklara gitmişti, çok uzaklara. İstesem bile bulamazdım.

Kafamda netleştirdiğim düşüncelerle ayağa kalktım. Üstümün tozunu silkelerken, erik ağacının hemen önünde duran evime doğru adımladım. Beynimin çarkları yavaş yavaş dönüyordu ve ben ne yapacağımı gayet iyi biliyordum. Bunun için çok bile geç kalmıştım, çok geç kalmıştım.

Evin tahta kapısını açıp içeri adımlarken, çatlamış duvarlardan fışkıran otları temizledim. Her defasında koparıyordum ve onlar her defasında tekrar yeşeriyorlardı. Otları temizledikten sonra dolabımı açıp içinden gömlek ve pantolonumu çıkardım. Gömleğimin düğümlerini ilikledikten sonra çekmeceden çıkardığım fotoğrafı gömleğimin cebine koydum. Evden çıkmadan son kez tüm kıyafetlerimi temizleyip katladım, biriktirdiğim birkaç parayı da masanın üzerine koydum. İhtiyacı olan varsa evime girer alırdı. Yapacağım işleri halledip evden son kez çıkarken, gömleğimin cebine koyduğum fotoğrafı çıkarttım. Annem, babam gülümsüyorlar. Ben anamın kucağında kundaktayken, ablam ise şirince gülümsemiş.
Fotoğrafı cebime geri koymadan hüzünle gülümsedim ve öptüm. Tahta kapıyı çekip çıktım.

gidersen yıkılır bu kent | sekai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin