3: kurtulmayı dilediğin bir ruh hali var

126 23 9
                                    


3 // kurtulmayı dilediğin bir ruh halin var

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




3 // kurtulmayı dilediğin bir ruh halin var


Başım çatlıyor.

Sanki beynime çekiçle durmaksızın vuruyorlar gibi ve ben acı içinde kıvranıyorum. Bilincim yerine gelmiş olsa bile, hâla gözlerimi açmamıştım ve nerede olduğumu tahmin edemiyordum. Daha doğrusu bana ne olmuştu? Neler olduğunu hatırlamaya çalışırken başım daha çok ağrımaya başlamıştı. Bir şeyleri hatırlamaya çalışmak inanılmaz bir acı yaşatıyordu.

Neler olduğunu hatırlamaktan vazgeçip, gözlerimi yavaşça araladım. Ellerimden destek alıp, üst bedenimi kaldırırken olduğum yeri inceledim. Burası da neresiydi böyle? Küçük, çok küçük bir kulübeye benziyordu. Küçük pencereden içeriye giren ışıkla, içerisini gözlerim zar zor seçiyordu. Kulübenin içi saman doluydu ve bundan başka hiçbir şey yoktu. Gözlerim, pencereden süzülen ışıkla uçuşan tozları zar zor seçti. Daha çok, küçük bir ahıra benziyordu. Burada kim yaşardı ve daha önemlisi buraya nasıl gelmiştim? Başıma giren sancıyla ellerimi saçlarıma daldırırken, yanımda olan kapının aniden açıldığını duydum. Belki buraya uğrayan herhangi birisiydi ya da beni buraya getiren biri. Kapalı gözlerimi aralayıp, kapıdan içeri giren kişiye baktım.

Kara saçları dağılmış, üstü başı kir içinde esmer bir oğlan girmişti içeri. Boyunun uzunluğuna rağmen o kadar zayıf bir vücudu vardı ki, sanki ona hafifçe dokunsam yere düşecekti. Esmer tenine rağmen yüzü oldukça solgun gözüküyordu ve Tanrım...sanki aylardır yemek yememiş gibiydi. Çok hastalıklı duruyordu. Sırtını kapıya yaslayıp kapıyı kapatırken, nefes nefese kalmış bir şekilde ellerini dizlerine koyup nefesini dizginlemeye çalıştı. O kendine gelene kadar sesimi çıkarmayıp, sakince onu izledim. Büyük ihtimalle bu küçük kulübe onun kaldığı yerdi veya buraya benim gibi nasıl geldiğini bilmeyen birisiydi. Onun için üzülmüştüm. Ben bunları düşünürken o ise kendine gelmiş ve gözlerini benimle buluşturmuştu.

"Uyanmanı çok bekledim, sonunda uyanmışsın. Nasıl hissediyorsun...iyi misin?"

Küçük kulübenin içinde benden çok uzak olmayan karşımdaki samanların üzerine oturdu. Kendine gelebilmek için birkaç defa küçük yüzünü sıvazlarken, dudaklarının arasından kesik kesik nefes alıp veriyordu. Eskimiş hırkasının içinde sakladığı şeyi sıkı sıkıya tutmaya devam etti. Anlamaz bakışlarımla ona döndüm. "Hiçbir şey hatırlamıyorum. Neler oldu anlatır mısın?" Ona kim olduğunu ve neden buradayım gibi sorular sormayacaktım çünkü bunları düşünecek halde değildim.

Yavaşça yanıma yaklaşıp, hırkasının içinde sıkı sıkıya sakladığı ekmeği çıkardı. "Her şeyi anlatacağım ama ilk başta bunu ye. Seni kendine getirecek kadar iyi gelmez fakat...açlığını giderir bir süre." Elime uzattığı ekmeği alırken ona hak verdim. Belki de bunca yaşadığım baş ağrısı açlıktan dolayıydı ve ben en son ne zaman doğru düzgün yemek yemiştim hatırlamıyordum. Karşımdaki bu yabancı esmer oğlana da güvenip güvenmeyeceğim konusunda emin değildim fakat umursamadım. Bana zarar verse bile ne olurdu ki?

gidersen yıkılır bu kent | sekai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin