1.-1-

491 97 608
                                    

Bu hikayeyi yazmaya şu tarihte başladık:
14 Temmuz 2020

Geçmişten bir zamanlar...:

Azog tahtında iyice yayılarak yanında ona tepsinin içindeki şarap kadehini uzatan hizmetçiye bakmadan kadehine uzandı.

Karşısında ona birşeyler anlatan kadını yeterince umursamadığı gibi onun dediklerini de umursamıyordu.

Tekrar sordu.

"Kızım nerede ?"

Tehlikeli bakışlarını karşısında dikilen askere dikti.

Siyah ve upuzun saçları ile çok dikkat çeken bu kadın uzun zamandır onun pis işlerini yürüten ve işinde en temiz olan kişiydi. Ve şimdi kadının onun yüzüne bakamadığını görmek içindeki öfkeyi tetikliyordu.

Kadın en sonunda gözlerini tanrının gözlerine deydirebildiğinde mırıldandı.

"Bir insan ile kaçmış , yüce Azog."

Azog'un elindeki altın kadeh ışık hızıyla yere düşerken içindeki bütün şarap yere döküldü. Kadın öylece yere düşen kadehe bakarken açıklama yapmak için ağzını açtı ama daha konuşamadan geri kapattı.

Azog şaşırmıştı ve kızından bunu beklemezdi. Yine de biliyordu ki seneler önce ona delilikler yaptıran aşk , demek ki kızını da vurmuştu.

Hızla yerinden kalktı ve kadına doğru ilerledi. Yılların ona verdiği soğukkanlılığını giyinip konuştu.

"Bul onu ve bana getir!"

Kadın Azog'un sert sesi karşısında ürperdi. Hızla başını sallarken yutkundu ve geri adım atıp hemen taht odasından çıktı.

Azog arkasını dönüp tekrar tahtına otururken düşündü. Elbet ki kızını bulacaktı ama onunla ne yapacağına karar vermeliydi. Sessizce fısıldadı.

"Quin , Quin , Quin..."

Tanrıça soyundan olan kızı sıradan bir insana aşık olmuştu ve bu hiç hoş değildi. Erkeği yakalatıp yaktırsa kızı sorun çıkartırdı. Onun dışında sürgün etse kızı da peşinden giderdi. Biliyordu.

Şakaklarını ovalayıp nefesini bıraktı.

Bunu daha sonra düşünmeye karar verdi ve sadık askeri olan Genty'nin haberini beklemeye başladı.

➌ⓢ

Bütün şehri adamlarına yalayıp yutturan Genty , en sonunda aldığı haber ile soluğu küçük bir dağ kasabasında almıştı.

Yağan yağmura içinden saydırırken ıslak toprakta izlerini bırakarak yürüdü.

Bahsi geçen evi kulaçan ederek çalılıkların arkasına sızdı. Sıradan ahşaptan bir evdi ve yan tarafında küçük bir bahçe vardı.

İnsan kolay olacaktı ama tanrının kızı doğaüstü güçleri ile sıkıntı çıkartacağa benziyordu. O yüzden çok sessiz olmalı ve en doğru anı yakalamalıydı.

Keskin gözleri , açık bir pencere aradı ve mutfak penceresinde durdu. Yavaş ve sessizce oraya yaklaştı. Karanlık ona avantaj , yağmur ona dezavantaj sağlıyordu.

Mutfak penceresinden içeri hiç zorlanmadan girdi ve etrafa bakındı. Kimse yoktu.

Kapının üstüne yansıyan ışığın salon ışığı olduğunu tahmin etti. İçeriden konuşma sesleri geliyordu ama ne dedikleri anlaşılmıyordu.

Islak ayakkabıları ile vıcık vıcık gelen sese aldırmadan mutfak kapısının arkasına saklandı.

Bir müddet sonra içeriden gülme sesleri gelirken yaklaşan adım seslerini duydu.
Adımlar mutfağın dibine geldiğinde Genty tetikte nefes bile almıyordu.

Kapının arkasından çıktı ve tezgahın oraya varmış kadına baktı. Ağır adımlarla sinsice Quin'in arkasında bitti.
Ayağında buzlanma oluştuğunu hissederek durdu. Demek ki Quin onu farketmiş ve ayaklarını dondurmuştu.

Acele edip elindeki bayıltıcı özden akıttığı bezi Quin'in ağzına bastırmaya çalıştı. Quin arkasını dönmeye çalışırken bez ağzına çarptı ve kayıp yere düştü.

Ardından Quin yeri boylarken , Genty fazla ses çıkmasın diye kolundan tuttu.

Geriye kolay lokma kalmıştı. Fakat ayağındaki buzlanmadan dolayı adım bile atamadı. Zorla ayaklarını zeminden ayırmaya çalıştı ama başaramayınca aklına bir yöntem geldi. Lavabodan beze akıttığı suyu ayağının hizasına tuttu ve bezi sıktı. Buz yavaşça çözündü. Genty , ayakları buzdan kurtulunca rahatladı ve mutfağın kapısına baktı.

Dudağının kenarı yana kıvrılırken salona ilerledi.

Salona adımını attığı an ortamın sıcaklığı ile duraksadı. Yerde ayı postu ve onun yanında şömine vardı. Ortada bir tane tekli ve bir tane ikili koltuk vardı. Çok sade ama samimi bir izlenim veriyordu.

Gözleri adamı aradı ve onu şöminenin önünde buldu.

İkili koltuğa doğru yürüdü. İçindeki kibre izin verdi ve kanepeye oturdu. Saçlarının örgüsü ile oynarken yayıldı da yayıldı. Adamı incelemeye başladı.

Kaslı kolları ve kolunda bir dövmesi vardı. Saçları kahverengiydi. Arkası dönükken sırtındaki kaslar dudak uçuklattıcı görünüyordu.

" Burada ne arıyorsun ?"

Genty irkildi ama belli etmedi.

"Sebebini biliyorsun."

Adam doğruldu ve soğuk gözlerini kadına dikti.

" Madem zahmet ettin , seni -karımı bayılttığın için- öldüresiye dövüp yaşamana izin verdikten sonra Azog'a onu asla bırakmıyacağımı söylersin."

Genty kafasını yana eğdi. Hayatında kendisi kadar kibirli ve özgüvenli birine rastlayamayacağını sanıyordu.

"O zaman elinden geleni ardına koyma."

Genty ışık hızıyla bıçağını eline alıp adama fırlattı. Adam yana kaydı ve bıçak yanından sıyrılıp duvara saplandı.

Genty kanepeden kalkıp adama ilerledi ve ilk hamleyi yapıp yumruk atmaya çalıştı ama koluna yapışan el onu durdurdu. Adam karın boşluğuna yumruk atarken Genty ağzındaki metalik tadı hissetti. Geri çekilip başka bir bıçağını çıkardı ve onunda adamın dövmeli koluna çizik attı. O sırada adam saçından tutup onu yere yapıştırdı. Genty , yüzü yere dayalıyken adamın gücünü hissetti. Sıradan bir insan olduğunu biliyordu ama bu kadar güçlü olabileceğini düşünmemişti.

Adam tek eliyle Genty'in ellerini arkasında birleştirdi ve kafasını yere çarptı. Ta ki burnundan kan gelene kadar.

Genty ellerini mengene gibi saran adamdan kurtulmaya çalıştı ama yapamadı. Hayatında ilk defa bu kadar çaresiz hissediyordu.

Adam sonunda kafasını çarpmayı bıraktı ve kulağına yaklaştı. Nefesini Genty'in kulağına üflerken fısıldadı.

" Uslu ol ve görevini yap , çaylak."

Üç Serenat (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin