Bir insanı sevmek onun hikayesini sevmekti. Zihni örümceğin ağına bedeni zehirli arı kovanına hapsedilen Leyla'nın sevilebilecek bir hikayesi yoktu.
Sevilebilecek bir yüzü, sevilebilecek bir yaşamı yoktu. İki milyar insanın içerisinde sevgisiz küçük bir kız çocuğu oturuyordu göğsünün içersinde.
Annemin burada ne işi vardı. Neden gelmişti, neden yeniden hayatıma dahil olmaya çalışıyor neden kapandığını düşündüğüm yaralarıma tırnaklarını geçirmeye çalışıyordu.
Kapandığını düşündüğünüz bir yarayı tırnaklarınız ile aralamak onu kanatmaktan başka bir işe yaramayacaktı bu saatten sonra. Bunu anlamak bu kadar zor olmamalıydı. Annemin dokunduğu yaralarım iyileşmiyor, kanıyordu.
Bir annem yoktu benim hiçbir zaman da olmamıştı. Henüz küçücük bir bebekken beni terk edip giden ve şimdi de hiçbir şey olmamış gibi yeniden hayatıma dahil olmaya çalışan bu kadına ihtiyacım kalmamıştı artık.
Yıllarca annesiz yaşamıştım öyle değil mi? Annesiz yaşamanın ne demek olduğunu biliyordum. Annesiz geçirdiğim onca yıl üstelik küçücük bir çocuk olduğum halde tek başıma ayakta durabilmeyi tek başıma yaşabilmeyi başarmıştım.
Şimdi de yaşayabilirdim. Şimdi de onsuz olabilirdim. Yıllar önce kızını terk edip giden ve yıllar sonra da hiçbir şey olmamış gibi geri dönen bir anneye değil yaşadığım kötü günleri unutmaya ihtiyacım vardı.
Onun varlığı ruhuma iyi gelmiyor yaralarıma ilaç olmuyordu aksine iyice azdırıyordu ağrılarımı.
Kendimi olabildiğince kötü hissediyordum. Berbat bir haldeydim. Ruhen ve bedenen çöküş içerisindeydim. Bir katilin kanlı ellerinin arasında can çekişmiş karanlığın koynuna tutsak edilmiştim.
Kimsesizliği, yanlızlığı, sevgisizliği öğrenmiştim. Yalanla tanışmış ihanetle yüzleşmiştim.
Aşkın bir insanı mahfedebileceği gerçeğiyle burun buruna gelmiş bir katilin ölüm kokan lanetli aşkıyla kutsanmıştım.
Cehenneme sunulmuş bir melek ateşle sınanmış ve sınandığı o ateşle kutsanmıştı. Kanatları yanık izleriyle doluydu. Derisi is kokuyordu.
Saçları onu taparcasına sevdiğini iddia eden adamların diri diri attıkları ve defalarca yaktıkları ateşten izler taşıyordu.
Artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Eskisi gibi değildim artık. Kolayca affedemiyordum insanları kolayca unutamıyordum yaşananları.
İnsanlar bencil sevgileri sahteydi. Çok istesek bile yarına yanımızda götüremiyorduk bazılarını.
Bazılarını ise hiçbir zaman diliminde yanımızda bile sayamıyorduk. Tıpkı benim annemi hiçbir zaman diliminde yanımda sayamadığım gibi.
Geçen günler içerisinde pek çok şey öğrenmiştim. Hayat bana iki sene önce bir film karesinde izlesem günlerce etkisinden kurtulamayacağım kadar ağır şeyler yaşatmıştı.
Acıyı derimde hissetmeyi saç tellerimden parmak uçlarıma kadar yayılan bir ateş ile kıvrılıp uyumayı öğrenmiştim. İhanetle tanışmış ellerimi asla bırakmaz benden asla vazgeçmez dediğim bir adamın karanlık yüzüyle yüzleşmiştim.
Annem! Adını andığım saniye gözlerim istemsizce yaşarıyor burnumun direğini sızlatan bir sızı ile doluyordu her bir yanım.
Bunca yıldır neredeydi annem bütün bunları yaşarken yirmi yaşında koca bir kadının yükünü omuzlarımda taşırken neredeydi annem?
Benim hiçbir şeyim olmayı başaramayan bir kadın kimin neyi olmayı başarabilmişti? Bir insanı sadece doğurmuş olmak onu sizin kızınız yapmaya yetmiyordu, yetmeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arı Kovanı #wattys2023
Teen FictionSaçlarının tellerine ölümü astığını bildiğiniz bir kadını sevmek intihardı. Siyah gözlerinin içerisinde gördüğüm ceset bir adamı felakete sürüklüyordu. Kadın adamın felaketiydi. Zemheri kışın koynunda göğsüne bastırdıgı köz, boynuna geçirdiği ipti...