Dizlerimi epeyce acıtan doktor son olarak bir kaç ilaçlı krem sürmüş ve sargı beziyle sarmıştı dizlerimi.Doktor dizlerimi sararken bir an olsun elimi bırakmayan barlas’ın yüzündeki acı o kadar belliydi ki.
Hissedebiliyordum o ân için barlasın canı benden çok daha fazla yanıyordu.
Önemli bir şeyim yoktu aslında. Sadece benim canım biraz fazla tatlıydı eeee biraz da nazlanmayı seviyordum hepsi bu kadardı.
Ama o sanki çok önemli bir ameliyattaymışım gibi sanki Allah göstermesin ölüm kalım savaşı veriyormuşum gibi davranıyordu.
Dizimi sonunda sarma işlemini bitiren doktor “Önemli bir şeyiniz yok sadece küçük birkaç sıyrık, birkaç güne geçer. Size yazacağım ilaçları düzenli kullanır ve biraz daha dikkatli olursanız herhangi bir sorunla karşılaşacağınızı zannetmiyorum.” demişti.
Hastahanedeki işimiz bitince Barlas beni kucağına alarak yavaşça arabaya bırakmıştı. Kemerimi takmış ve kendisi de sürücü koltuğundaki yerini almıştı. Bu defa daha sakin ilerliyordu araba.
Gözleri siyahlarıma tırmanan güzel gözlü adam uzun parmaklarını yanağıma getirmiş ve dokunduğu noktaları kutsuyormuşcasına hafiften okşamıştı.
“Yine benim yüzümden canın yandı.”
“Saçmalama Barlas senin hiçbir suçun yok. Sadece küçük bir kazaydı.”
Sesinin titrediğini hissettiğim adam acı çekiyordu.
“Canın çok yanıyor mu?”
Sakatlanan ve canı yanan bendim ama benden beter acı çeken oydu. Mavi gözleri yaşarmıştı.
Elimi uzatmış ve tıpkı onun bana dokunduğu gibi ilk başta yanağına hafiften dokunmuş sonra da güzel yüzünü avuçlarımın içerisine almış ve benim için yaşlarını akıtan bu güzel adamın gözyaşlarını parmak uçlarımda hapsetmiştim.
Mavi gözleri yaşarınca iyice koyulaşan güzel gözlü adam o an elimin altında sevgiye muhtaç küçük bir çocuk gibiydi.
Başka, bambaşka bir sebep vardı. Hissediyor, ancak ne olduğunu bilmiyordum.
“Buraya gel.”
Kollarımı açabildiğim kadar açmıştım. Göğsümün üzerine kafasını koyan adam içini çeke çeke ağlıyordu. Yaşları göğsümü ıslatıyordu.
Neden ağlıyordu?
Hiçbir şey söylemeden tek kelime bile etmeden sessizce saçlarını okşuyordum.
O kadar uzun süre konuşmadan, tek bir sözcük dahi söylemeden sessizce göğsümde ağlamıştı ki...
Onun yaşları içime damlıyor ve düşen her bir damla kızgın bir alev topu misali zerrelerimi küle çeviriyordu.Yaralar vardı sarılınca geçen ve yaralar vardı ruha sinsice sızıp kemiren. Benim sinsi yaram kemiriyordu.
Sanki annesinin kucağındaki koşulsuz ve hiç bitmeyen o ebedi sevgiye muhtaç hastalıklı küçük bir çocuk gibi göğsüme sarıp saçlarını okşayarak geçti bak burdayım, yanındayım, gitmedim, gitmem, seni hiç bırakmadım bırakmam, istesem de senden gidemem, istesem de seni bırakamam demeye çalıştığım güzel saçlarına küçücük öpücükler bırakarak öldürdüğüm yerlerinden diriltmeye yeltendigim bu koca adam benim her şeyimdi.
Bu dünyada sahip olduğum ve sahip olabileceğim en değerli hazinemdi. O benim evimdi, yuvamdı, ailemdi. O olmasa ben kendi memleketimde yabancı, kendi evimde evsiz gibiydim. Gözleri evimdi, göğsü memleketim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arı Kovanı #wattys2023
Teen FictionSaçlarının tellerine ölümü astığını bildiğiniz bir kadını sevmek intihardı. Siyah gözlerinin içerisinde gördüğüm ceset bir adamı felakete sürüklüyordu. Kadın adamın felaketiydi. Zemheri kışın koynunda göğsüne bastırdıgı köz, boynuna geçirdiği ipti...