30.bölüm

4.1K 207 601
                                    


Bardağı bir dikişte içtiğime inanamayan  Barlas şaşkındı. 

"Daha değil."

Parmaklarını  dudaklarıma götürerek çikolata bulaşmış olan yerleri silmişti. Gülümseyerek ona bakmaya devam ediyordum.

"Çikolata mı olmuş?"

Bana sanki küçük bir çocuğu mutlu ettiği için gülümseyen bir ebeveyn gibi gülümsüyordu.

"Birazcık bulaşmış o kadar."  

"Söyleseydin kendim silerdim." 

"Aslında silmenin başka yöntemleri de vardı ama sana dokunmaya korkuyorum." 

Yanlış mı anlıyordum yoksa Barlas beni öpmek istediğini mi söylüyordu şuan. 

"Nasıl yani?"

Mavi gözleri dudaklarımdaydı.  Dudaklarım kurumaya başlamıştı. Nefes almayı bile unutmuş gibiydim. Göğsüm hızla inip inip kalkıyor göğüs kafesimin içerisinde çaresizce çırpınıyordu.

Heyecanlanıyordum. Bedenimde dolanan tuhaf bir elektrik bütün devrelerimi alt üst ediyordu. 

"Nefes al aptal." 

Tuttuğum nefesimi dışarı vermiş ve içime çektiğim hava ile ciğerlerimi buluşturmuştum.

Dilim dudaklarımın  üzerinde dolanıyor ve heyecandan kuruyan dudaklarımı ıslatıyordu.

Bakışları dudaklarıma kayan adam benden bir işaret bekliyor gibiydi. Hala onun kucağında oturduğumu fark ettiğim an toparlanarak kalkmıştım.

"Ben sözümü tuttum  bardağı bitirdim sıra sende."

Kucağından kalkmama bozulduğu belli olan Barlas sonunda elini uzatmıştı.

"Al bakalım senin izlerini yine sen sil."

Benim izlerim!
Benim miydi sahiden de bu kanlı izler?

Keşke yaşanan herşey yiten her günle birlikte zihnimdeki mezarlığa terk edilip unutulmayı bekleyen bütün kötü anılar hatırlamak istemediğim ve zihnimin benimle dalga geçercesine uydurduğu gerçek hayatta izahı bile mümkün olmayan kötü bir rüyadan ibaret olsaydı.

Keşke Barlas beni hiç aldatmamış son birkaç aydır yaşadığımız hiçbir şey yaşanmamış olsaydı. Keşke demekten yaşananları inkar etmeyi istemekten o kadar çok yorulmuştum ki.

Aşk teslimiyetti.
Kağıtsız küreksiz, hesapsız kitapsız teslim olmaktı.
Acımadan aynı yerinden aynı acıları yaşatana teslim olabilmekti.

Keşkeleri ellerinin arasına teslim ettiğin adamın  kalbine hançeri sapladığı korkunç anı gözlerini kaçırmadan  izleyebilmekti aşk.

Dünyadaki bütün sevgililerin yüreğinde sapı keşkelerle kaplı olan hançerlerden saplıydı.

Sadece onu saplayanın çıkartabileceği  hançerlerdi bunlar. Kim ne kadar uğraşırsa uğraşsın sevgilinin eli değmeden geçmezdi yüreği delip geçen o hançerlerin açtığı keskin yara.

Yaralar vardı dokununca geçen yaralar vardı ruha sinsice sızıp ruhu kemiren. İçimi kemiren sinsi yaram o dokundukça geçiyordu. İyileştiriyordu beni aynı zamanda hasta eden.

İnsan birisine dokunmaya bile kıyamaz mıydı? Dokunmaya bile kıyamıyordum. Sargısını açarken ellerim titriyor parmaklarımı uzatıyor ama canını yakarım diye yeniden çekiyordum ellerimi.

Canını yakmaktan onu acıtmaktan korkuyordum. Korkularımı gözlerimden okuyan adam kalbimden geçeni  gözlerimde görüyordu.

"Dokun."

Arı Kovanı #wattys2023Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin