Jin'den
Yaklaşık yarım saattir çalan Lynn~Lonely Hearts şarkısı ile birlikte yolculuk halindeydik. Bu şarkı ikimizin olmuştu artık. Min Seo, ona aldığım kırmızı gülleri koklayıp duruyor, gülümsüyordu. Bu kadar sevineceğini bilsem, daha önceden alırdım. Onu mutlu görmek, beni de mutlu ediyordu.
Piknik sepeti hazırlamıştım. Sabah kalkıp özenle poğaça, börek ve kek yapmıştım. Tabii, yanına içecek ve abur cubur almayı da ihmal etmemiştim. Bir erkek olarak fazla mı hamarattım?
Hayır, sadece gastronomi okuyordum ve bu benim mesleğim olacaktı. Tabii 2 yıldır sınıfta kalmayı becermeseydim... Aslında okuduğum bölümü seviyordum, hatta tutkumdu yemek yapmak. Ama babam üniversitem biter bitmez, kendi restorantımızda beni şef olarak görevlendirecekti. Bunu istemiyordum, babamın himayesinde olmayı istemiyordum.
Bunu arkadaşlarıma söylememiştim, beni tembel olarak nitelendirmişlerdi. Pek de umursamamıştım aslında. Onlarla birlikte hâlâ üniversiteye gidiyor olmak, benim için güzel bir şeydi. Onlarsız nasıl dayanırdım, bilmiyorum. Ama şimdi biri daha eklenmişti, O. Eğer o olmasaydı, hâlâ aşka inanmayan bencil ve egoist biri olarak kalmaya devam edecektim.
Annem ve babam, benim küçüklüğümden beri kavga ederlerdi. Annem ve babam şu an ayrılar ve annemin yeni bir ailesi var. Her ne kadar yeni bir ailesi olsa da, beni her seferinde aramaktan geri kalmıyor ve her seferinde yanımda olmayı başarıyordu. Babam... O tam bir işkolikti, belki de bu yüzden annem ile ayrılmışlardı.
Onlar aşk evliliği yapmışlardı güya. Peki o zaman neden şu an ayrılardı? Hep bunu düşünürdüm, eğer aşk gerçekten de olsaydı, annem ve babam şu an ayrı olmazlardı. 10 sene önce benim velayetimi kim alacak diye kavga etmezlerdi. Eğer aşk olsaydı...
Aşka inanmayan ben, ona tutuldum işte. Aşka inanmayan ben, ona aşık oldum. Bence aşk vardı, sevmeyi bilene... Ya da, hak edene...
Biz sonuna kadar hak etmiştik. Pek belli etmese de benim aşkım, yara izlerine rağmen hayatta kalmayı başarmıştı. Yıllardır öz bildiği, üvey annesinden hem fiziksel hem de ruhsal şiddete maruz kalmıştı. Yıllar sonra ailesinin gerçek olmadığını öğrendi, gerçek ailesinin de öldüğünü öğrendi. Ama hayat işte, onları aldı belki ondan ama ben ve Yoongi'yi ona verdi. Aynı şekilde ben ve Yoongi'ye de onu verdi.
Hayat böyledir; 1 alır, 3 verir. Ya da 3 alır, 3'e bedel 1 verir... Yeter ki, asla vazgeçmeyin. Sadece sabredin, her karanlık yolun sonunda ufacık da olsa bir ışık olduğunu unutmayın...
Benim ışığım hemen yanımdaydı, geç buldum fakat beklediğim her saniye onun için değerdi.
Arabadan inip tepeye doğru gitmeden hemen önce arabanın arka koltuğundan piknik sepetini çıkardım. Min Seo koluma girince saçlarını kokladım. Beraber tepeye doğru gittik. Piknik sepetinin içinden, örtüyü çıkarıp yere serdi Min Seo. Eşyaları yavaş yavaş yerleştirirken arabanın yanına gidip bagajdan katlanabilir sandalyelerimizi ve üşümesine karşın onun için aldığım şalı getirdim. Tepeye geçince sofrayı kurmuş olan Min Seo'ya gülümseyerek sandalyeleri kurduktan hemen sonra yanına oturdum.
Omuzuna kolumu atarak kendime doğru çektim. Kafasını hemen göğsüme yatırdı. Huzur kelimesinin tam anlamını şu an yaşıyordum...
"Üşüyor musun?"
"Hayır, sen?"
Güldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐖𝐨𝐫𝐥𝐝𝐰𝐢𝐝𝐞 𝐇𝐚𝐧𝐝𝐬𝐨𝐦𝐞「 KSJ 」
FanfictionTexting. 💙😎 "Kimsin?" "Ben worldwide handsome Kim Seokjin, asıl sen kimsin?" #hayrankurgu 2 ✨ #worldwidehandsome 1 ✨ #hopeworld 1 ✨