1.8

1.1K 159 134
                                    

"Buraya ikinci gelişim." dedi, sitem etmiş bir tonla. İlk geldiğinde Yeon Woo buradaydı.

Ahh, o iğrenç kızı hatırlamak istemiyorum. Elindeki çantayı yere bırakıp bana döndü.

"Jin, tekrardan teşekkür ederim. Beni evine al-"

"Yah! Yeter artık. Teşekkür etme, sevgilinim ben senin. Nerede kalacaktın başka?"

Bu bilmem kaçıncı teşekkürüne dayanamazken, tatlı bir tonlamayla konuşurken sadece dudaklarını büzdü. Esnediğini, ağzını kapattığı eliyle fark ederken koltuğa baktım.

Burada uyuyabilirdim, değil mi?

"Hadi geç oldu, uyu sen." Dedim hâlâ ona bakarken.

"Tamam, şey ben bu koltukta uyurum."

"Saçmalama, gel benimle."

Yanına ilerleyip elinden tutup, diğer elime çantasını aldım. Kendi odama doğru ilerlerken ağzında bir şeyler geveliyordu.

Arıza işte.

Kapıyı açtığımda odaya girdik. Çift kişilik yatağa bakarken bakışları bana döndü. Kaşları mı çatılmıştı?

Opps! Yanlış anlamış olmalıydı.

"Şey..." Elini bırakıp saçlarımı karıştırdığımda tekrardan konuştum.

"Sen burada uyu, ben salonda uyuyacağım."

"Ama-"

"İtiraz etme."

"Peki." Çantayı çalışma masanın yanına bırakırken, odanın içinde dolaşırken birden kahkaha attı.

Bu kız, cidden iyi değil.

Travma geçiriyor, olabilir mi?

Bana döndü ve tekrardan kahkaha attı.

"Neye gülüyorsun?"

"Sen? Cidden!"

Ve bir kahkaha tufanı daha.

Bir de ben bilsem nedenini. Duvarı işaret ederken, gülüşünün arasından konuştu.

"Kendi resmini poster yapıp, duvara mı astın? Hem de hemen yatağının karşısına?"

Göz devirirken bile hâlâ gülüyordu. Ne yapayım yani, ben varken Justin Bieber'in posterini mi asayım?

"Her sabah kalktığımda direk kendimi görüyorum ve güne kendimin ne kadar mükemmel olduğunu hatırlayarak başlıyorum."

Gülerek yanıma gelmeye başladı. Ellerini açıp belime dolarken bunu beklemediğim için karşılık veremedim.

"Bu mükemmel sevgiliye sahip olduğum için çok şanslıyım."

Kafamı onun göğsüme koyduğu kafasının üzerine koyarken ben de sardım onu.

"Evet, çok şanslısın. Bunun için sürekli şükretmen lazım."

"İltifat etsen, ne olur sanki?" Benden ayrılırken gözlerime sinirli bir şekilde bakarken dilini çıkardı.

"Hadi çık, uyuyacağım ben!" Sinirli sesi kıkırdamama neden olurken, kapıyı kapatmadan önce kafamı uzatıp ona yüksek bir tonla bağırdım.

"Ben de seni seviyorum! İyi geceler!"

"Zaten kendini sev sen! Bin di bini siviyirim. İyi gicilir."

Salak.

"Ne? Sen? Az önce? Seni seviyorum mu?"

Kendi kendine konuşması beni güldürürken kapıyı kapattım ve salondaki koltuğu yatak pozisyona gelecek şekilde ayarladım. Minderleri yastık olarak kafamın altına aldığımda, etrafa üzerime alabilecek bir battaniye var mı, diye bakındım. Bulamayınca tamamen üşengeçliğimden dolayı boş verip, uzandım. Tavana bakıp, bugün olanları düşündüm.

Abisi kimdi?

Onu arayacaktı, hiç pes etmeden arayacaktı. Ya abisi, piskopat biriyse? Ya ona zarar verirse?

Onu, Min Seo'dan önce bulmalıydım. Her ne olursa olsun, onu ilk ben bulmalıydım.

Düşünmeye devam ederken, odamın kapısı açıldı. Uyuma taklidi yapıp gözlerimi kapattım. Kendini burada rahat hissetmesi için.

Bana doğru gelen ayak seslerini duyuyorum ve bu gülümsememe neden oluyor. Bunu engellemek için kendimi zor tutuyorum.

"Aishh! Üzerine örtü bile almamış." Sessiz bir şekilde sinirli konuşuyordu. Sonra ayak sesleri yanımdan ayrıldığını belli ediyordu.

2 dakika sonra yine yanıma geldi ve üzerime bir şey örttü. Hâlâ gitmezken bir süre öyle durdu.

Sonra yüzümde bir dokunuş hissettim. Tam da burnumun üzerinde, burnuma dokunuyordu.

"Keşke yalan söylediğinde, pinokyo gibi burnun uzasa ve bunu sadece ben görebilsem. Yalan söylediğini çabuk anlardım."

Kendi kendine kıkırdarken, yanaklarımda gezindi parmakları.

"Ne kadar da masum gözüküyorsun uyurken..."

Yah! Ben her zaman masumum!

Ellerini saçlarıma daldırıp karıştırdı.

"Normalde bunu yapsam "Yah! Ben worldwide handsome Kim Seokjin'im, saçlarımı nasıl bozmaya cürret edersin?" Diye söylenirsin."

Sessizce gülerken elleriyle saçlarımı sevmeye devam etti. Beni taklit etmesine karşılık gülümsememi zor tuttum.

Daha sonra parmakları dudaklarımın tam da üzerinde durdu. Hiç oynatmadı, kaldı öyle. Yutkundum, istemsiz bir şekilde.

Bu kız, benim ayarlarımı bozuyordu.

Artık dayanamayıp gözlerimi araladığımda, Min Seo korkudan geriye doğru sendeledi. Tam da o sırada kolunu tutup kendime doğru çektim. Üzerime düşerken, saçları yüzümün üstüne geldi. Yüzümü sağa sola hareket ettirerek onları uzaklaştırırken Min Seo hâlâ şoktaydı.

"Sen? Uyumuyor muydun?" Dedi, zar zor.

Gülümsedim, kafamı hayır anlamında salladım.

"Şimdi ben rezil mi oldum?"

"Keşke yalan söylediğinde, pinokyo gibi burnun uzasa ve bunu sadece ben görebilsem. Yalan söylediğini çabuk anlardım."

Diye onu taklit ettiğimde, eliyle yüzünü kapattı. Bu haline daha da çok gülerken koltukta oturur pozisyona geçtim.

"Beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum." Dedim içimden gelen sözlerle. Ama o yine dalgaya almıştı beni.

"Bildiğinden daha fazla seviyorum seni." Gözlerimin içine bakarak konuştuğunda içimden geleni yapıp, uzandım ve alnını öptüm.

Ve o an, kendimin bile inanamadığım o muhteşem sözü söyledim.

"Seni kendimden bile daha fazla seviyorum."

💙😎

Bölüm sonu yorumlarınız?


Seviliyorsunuz, hoşça kalın.

𝐖𝐨𝐫𝐥𝐝𝐰𝐢𝐝𝐞 𝐇𝐚𝐧𝐝𝐬𝐨𝐦𝐞「 KSJ 」Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin