Evden çıktığımda hedefim iki yüz elli yıl önce yaşadığım evin kalıntılarına gitmekti. Böylece sakladığım hazinemi alır, şimdiki dünyaya daha iyi ayak uydurabilirdim.
Evin kalıntıları bile yoktu ama burada yaşamış olduğuma dair bir yazı vardı ve devlet tarafından müze ilan edilmişti. Sessizce içeri girip yatak odamıza doğru yöneldim. İçerideki eşyalar yerli yerinde değildi belki ama oda resmen aynı kalmıştı. Evin altında, kimsenin bulamadığına emin olduğum mahzene indim. O zamanlarda yeni yapılan, ama şimdi yıllanmış olan şaraplara göz gezdirdim. Birkaçını alıp elimdeki çantaya koydum. Kapısı kapalı olan odaya girdiğimde altınlardan, elmaslardan gözlerim kamaştı. Sevgilime, eşime harcayacaktım bunları. Ne isterse alacaktım, her şeyi verecektim ona.
Elmaslardan ve altınlardan alabildiğim kadar alıp çıktım oradan. Paraları kullanamazdım, anlaşılırdı eski oldukları.
Araştırıp gelmiştim. Bugün mücevherat açık artırması vardı ve bunları orada satacaktım.
°°°
Hayatımı bayağı bir süre idare ettirecek kadar para kazanmıştım.
Elimdeki iki bavul tamamen para doluydu. Bir teknoloji marketine girip kendime son model bir siyah kutu - adı telefon muydu neydi - aldım. Ayrıca Hoseoklar öğrenci oldukları için onların da işine yarayacak şeyler alsam iyi olurdu.
"Evde dört öğrenci arkadaşım var. Onların işine yarayacak aletler önerebilir misiniz?"
Adam kafasını sallayıp önümden yürümeye başladı. Beni kapaklı, üstünde birtakım harfler olan aletin başına getirdi.
"Üniversite öğrencilerinin en çok ihtiyacı olan şey dizüstü bilgisayardır. Son model dizüstü bilgisayar alsanız onlar için daha iyi olur."
"Peki, dört tane istiyorum."
Adam gözlerini belertip bana bakınca kafamı hafif sağa yatırdım.
"Bir şey sorabilir miyim?"
"Evet, buyrun?"
"Gözleriniz lens mi?"
Karşımdaki aynaya baktığımda lens olamayacak kadar gerçekçi kırmızı gözlerimi görüyordum.
"Ah, evet."
"Çok hoş."
"Teşekkürler."
Bilgisayarların da ödemesini yapıp eve gittim. Bu sefer asansöre - Tanrım, isimlerini öğrenene kadar canım çıktı - bindim ve elimde bavullar ve poşetlerle eve girdim.
"Artık insanlığa ayak uydurma zamanı!"
İçeri girer girmez bağırdığımda hepsi benimle birlikte salona girdi.
"Şimdi sizden ricam, şu zımbırtının nasıl kullanıldığını bana öğretmek."
Elimdeki telefonu sallayıp konuştuğumda Jeongguk gelip yanıma oturmuştu ve elimden almıştı. Bana birkaç önemli şeyi gösterdikten sonra bavulun başına çöktü. İçini açtıklarında ben hala elimdeki şeyi kurcalıyordum.
" Ggukie, yalnış bir şey mi yaptım, niye çalışmıyor bu?"
"Hyung bu kadar para nerden geldi Tanrı aşkına?!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wizard×Taekook ✓
Fanfiction" Dóiteáin Krallığı'nın tek prensi Kim Taehyung. Anne ve babası yakılarak öldürüldükten kısa bir süre sonra tahta çıkmıştır ve ülkeyi layığıyla yönetmiştir. Bir prenses yerine, soylu olmayan, yoksul bir erkekle evlenmiştir. Kim Jeongguk, tarihin gör...