-M-
"Mi Cha, sen daha önce diğer kardeşlerimizle irtibat kurdun mu? Ya da nereye gittiklerine dair bir bilgin var mı?"
"Tek bildiğim Kore'den ayrılmayacağımıza söz vermemiz. Sen o zamanlarda yoktun, seni çok aradık ama insan görünümünü bize hiç göstermemiştin. Buralarda bir yerde olmalılar, ben başında bir bela olduğunu hissetmiştim, kesinlikle Peridot ve Aquamarin de hisseder. "
" Peki, o zaman karşılaşmamız yakındır. Aramaya devam edeceğim, bakalım nereye kadar devam edebilirim. "
Mi Cha yanağıma ufak bir öpücük bırakıp yanımdan ayrılmıştı. Kucağında oturduğum bedene yaslandım ve derin bir nefes çektim. Vanilya çiçeği kokusu gerginliğimi alırken burnunu saçlarımda hissedebiliyordum.
" Kokun lavanta kokusuna döndü. Bu da çok hoş ama frezya kokusu bambaşkaydı Jeongguk. Mor olan her şey sana çok yakışıyor meleğim."
"Seni seviyorum sevgilim. Vanilya çiçeği kokunu da, seni de çok seviyorum."
"Gergin gibisin. Hadi biraz dışarı çıkalım."
Kafamı sallayıp kucağından kalktım ve ellerinden tutup peşimden çekiştirdim. Dışarı çıkıp biraz yürüdüğümüzde geçen sefer beni getirdiği şelaleye gelmiştik. Kenarda oturup suya şekil veren sevgilimi gülümseyerek izlerken arkamdan bir fırlatma sesi duydum.
Sanki, sanki okun yaydan çıkma sesiydi.
Saniyeler içinde kulağımın kenarından geçecek olan oku tam göz hizamda yakaladım. Okun ucu alev alevdi, arkamı döndüğümde yirmi beş kişiden oluşan birlik, üzerimize ok yağdırmak için hazırdı.
"Taehyung!"
Bağırmamla gülen yüzü solmuştu ve oklar atılmadan saniyeler önce bizi koruma küresine almıştım. Hem küreyi korumaya çalışıyor, hem de okçuları yere sermekle uğraşıyordum. Görünüm değiştirdiğimde küreyi tutmak çocuk oyuncağı olmuştu.
Elimde tuttuğum ateş küresinden oluşturduğum hortumla üç kişiden kurtulmuştum.
Siyah Ruh'du bunlar, Yüce Aventurin tarafından cadılara verilmiş lanetlenmiş ruhlar. Üzerlerinde iksir denemek için verilen ruhları üzerimize salmıştı cadı ve bunlar gerçekten güçlülerdi.
Taehyung gücüyle hızlı davranıyordu ve beş kişiyi halletmişti.
Biri Taehyung'a arkadan saldıracakken fırlattığım ateş topuyla külleri rüzgarda savruldu. Koruma küremi biraz daha güçlendirip ateş hortumunu büyüttüğümde arkamdaki şelalenin sesi kesilmişti. Ardından tonlarca su başımın üzerinden uçmuş, kalan ruhların bedenleri terk edip çığlıklar eşliğinde salınmasına neden olmuştu.
Ruhlardan birini tutup kendime çekmiştim.
"Kim gönderdi sizi? Adı ne, anlat hemen!"
Kükremem ormadaki kuşları uçurduğunda ruh tiz bir çığlık atıp ağlamaya başlamıştı.
"Yüce Aventurin huzurunda yemin ederim ki ilk defa gördüm. Bizi senelerdir bunun için yetiştirdi, tüm cadılar öldü, rahata kavuştuk derken hepsinden daha gaddarı bizi buldu. Bedensiz oluşumuz önemli değildi, yine de canımızı yakabiliyordu. Yüzünü hiç görmedik, sadece, durun, sadece yanında bir vampir vardı. "
Vampir lafını duyduğumda dokunduğum ellerimde ateşi harlamış, lanetlenmiş ruhun çığlıklar eşliğinde küle dönüşmesini izlemiştim. Ardından salınan tüm ruhlara aynı işlemi yaptığımda arkamı dönmüştüm ve kalakalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wizard×Taekook ✓
Fanfiction" Dóiteáin Krallığı'nın tek prensi Kim Taehyung. Anne ve babası yakılarak öldürüldükten kısa bir süre sonra tahta çıkmıştır ve ülkeyi layığıyla yönetmiştir. Bir prenses yerine, soylu olmayan, yoksul bir erkekle evlenmiştir. Kim Jeongguk, tarihin gör...