" o korumalar yalandı. Senin kaçmanı önleyecek bir yalan."
"Kaçarsan o ölür."
"Ben kim miyim. Benim kim olduğumu bilmesen daha iyi ufaklık"
"Hiç bir şey. Sadece küçük bıçağım ve ben bir oyun oynamaya karar verdik"
**************************************
"Doğa, doğa" gözlerimi açtığımda o adamın suratını görünce kendimi geriye ittirdim."B- bana zarar verme." Derken bulunduğum yerde geri girmeye devam ediyordum. Gözlerimi tekrar açıp kapattığımda o adamın yüzü gitmiş . Onun yerine adanın yüzü gelmişti. Ada benden uzaklaşarak odamdan dışarı çıktı ve meriçe seslendi. Başımı ellerimin arasına alarak duvarın kenarına çökmüştüm. Ne oluyordu bana? Deliriyor muydum? Neden herşey üst üste geliyordu.
"Doğa" beni düşüncelerimden ayıran ses meriçin sesiydi. Ya da ben delirmiştim. Gözümden düşen yaşı silmek için parmağını gözüme uzatırken daha da kenarı kaymıştım. Ayağı kalktı ve.
" kahvaltı hazır. İnmek istediğinde inersin ama konuşmamız gereken şeyler var." Dediğinde başımı belli belirsiz tamam anlamında yukarı aşağı salladım. Odamdan çıktıklarında banyoya gidip yüzümü yıkadım . Başımı kaldırdıktan sonra aynaya baktığımda o oradaydı. Aynı alaycı bakış ve sadist gülümseme. Gözlerimi ondan ayırmadan banyodan çıktım ve merdivenlerden aşağı indim ama bu seferde merdivenin sonunda duruyordu. Kendi kendimi telkin etmeye çalışıyordum. Gözlerimi bir iki kere kırpıştırdığımda oradan kaybolmuştu. Derin bir nefes alarak ilerlemeye devam ettim. Gerçekten delirmiştim. Koltuğa oturdum. Ada ve meriç iki yanımdaki tekli koltuğa oturdular.
"Şimdi her şeyi . Kaçırılma olayından bu gün ne gördüğüne kadar. Bizim bilmediğimiz her şeyi." ellerimi kucağıma aldım ve parmaklarımla oynamaya başladım. Bakışlarım kucağımdaki ellerimdeydi.
"Anlatamam" diye kısa kestim. Anlatmak istemiyordum. Bakışları sertleşmiş. Kaşları çatılmıştı.
"Neden" sesi sertti. Oldukça. Ne diyecektim. Yine korktuğunu söyleyip aciz duruma mı düşecektim.
"Hatırlamak istemiyorum" bakışları yumuşamıştı. Şefkatle dolmuştu. Belki de kısa süreli bir şefkatti.
"Peki bu sabah gördüğün" bu sefer soran adaydı. Ne görmüştüm sahi ben bu sabah. Niye görmüştüm.
"Neden olduğunu bilmiyorum. Sana bakınca birden adamın yüzünü gördüm. Sonra değişti ve tekrar senin yüzün oldu. Yüzümü yıkamaya gittiğimde de oldu az önce de merdivenlerin sonunda gördüm."
Dediğimde gözlerim dolmuştu. O adamın yüzünü görmek unutmaya çalıştığım anılarımın gün yüzüne çıkmasını sağlamıştı. Şimdilik söylenecek bir şey yoktu. İkisi de masaya oturduğunda yemeyecek olsam da ben de oturdum. Tabagıma aldığım peynirle oynamaya başladım.
"Dün akşam da bir şey yemediğinin farkındayım. Şimdi ye" diyen meriçe bakmadım. Yemek istemiyordum. Hem o nasıl fark etmişti.
"Yiyemem" dedim. Bana öldürücü bakışlarını atmaya başladığımda masadan kalktım ve yukarı doğru yürümeye başladım. Halsizdim. Hiçbirşey yapasım yoktu. Odaya çıkıp yatağa yattım ve yorganı üstüme örttüm. Uyumak için ne kadar çabalasam da uyuyamamıştım. O sırada kapının açılmasıyla içeri ada girdi.
"Gelebilir miyim. Kitap alacağım" rirseklerimin üstünde doğruldum ve onayladım. Kitaplığa yaklaşıp bir kitap aldı. Tam çıkacakken. Çekinerek.
"bana da okur musun" diye sordum. Şaşırmış olacak ki gözlerini büyütüp bana baktı. Bir süre sonra elindeki kitapla birlikte yatağın kenarına oturdu. Bulunduğum yerden biraz daha kenara kayarak okumasını işaret ettim.
"Ev sahibimi, ileride başıma işler açacak olan bu tek komşumu görmeye gittim, şimdi oradan geliyorum. Buraları çok güzel yerler doğrusu..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kamp Ateşi (Kitap Oldu!)
أدب المراهقينRuhlarımız o kamp ateşinin içinde cayır cayır yanmaya mahkumdu. Bizi çocukken ayıran hayatın yarattığı kamp ateşine el ele düşmüştük biz. Küçükken. Daha çok küçükken yanmaya başladık. Aşk bizi ele geçirdiğinde çok küçüktük. Hayat bizi ayırdığında da...