Omuzuma dokunan elle sersemledim. Elimi alnımdan çekerek uyuduğum yere baktım. Koltukta oturduğum şekilde uyumuştum.
"Masayı hazırladık. Aç mısın" meriçe olumsuz anlamda kafamı iki yana salladım.
"B-benim gitmem gerekiyor" bacaklarımı aşağı indirip ayağı kalktım ama meriç.
"Bu saatte mi" ddiyebeni uyardı. saate baktım. Gece 11 e geliyordu. Bazı insanlar sayesinde bu saatlerde dışarıda yürümeye korkar olmuştuk. Kalktığım yere geri oturdum. Bütün gün uyuduğum için için bu gece bolca düşünmeye zamanım olacaktı. aniden gelen kararla."evet." dedim ve yutkundum.
"evet bu saatte" devam ettim. ayağı kalktım ve kapıya doğru yürümeye başladım. ayakkabılarıma uzanıp ayağıma geçirdiğimde ikisinin de arkamdan geleceğini biliyordum. tahminimi yanıltmadılar . ayakkabılarımı giydiğimde bahçeye çıktım ve dış kapıya doğru yürümeye başladım. hayır ne diye artistlik yaptıysam yani. buranın adresini bilmiyordum. taksiyle gitsem beş kuruş param yoktu . neyse ki arkamdan gelmişlerdi dış kapıdan çıkıyordum ki arkamdan.
"bin" sesi geldiğinde ikiletmedim. ne yapacaktım . gece 11 de beş parasız ve yolu bilmeden bir de yok binmeyeyim mi diyecektim. oturduğum yerde rahatsızca kıpırdandım ve.
"adresi söylemiyorum. biliyorsundur zaten" dediğimde başını onaylar anlamda salladı ve sürücü yerine geçti. normalde arabayı hep ada kullanırdı ama bu sefer farklıydı. yol boyunca kimse konuşmadan ilerledik. yaşadığım apartmandaki eve gelince kapının yanında duran saksıyı yerden kaldırdım ve anahtarı aldım. Deliğe anahtarı sokup çevirdiğimde burnuma gelen bizim eve özel olan kokuyla karşı karşıya kaldım. Anlatamazdım. Sadece bize özeldi işte. Yavaşça annemin odasına yürümeye başladım. Bilgisayarını. Önemli eşyalarını ve birkaç giysisini aldım. Burada olmak bana hiç iyi gelmiyordu. Odadan apar topar çıkıp kendi odama girdim. Ancak bu evde kendimi iyi hissetmiyordum. Temiz hava almaya ihtiyacım vardı. Odamdan çıkıp balkona girdim. Arkamdan gelen kişi meriçti. Demirlere yaslandım sokağı izlemeye başladım. Meriçte benle aynı şeyi yapmaya başladı.aniden gelen kararla.
"Burada kalamam. Ama bu evide satamam. Ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yok" başını bana doğru döndürdü. Alayla güldü.
"Burada kalacağına izin vereceğimi mi sanıyordun. Seni bırakmayacaktım ki." bu kadar kısa zamanda nasıl bu kadar yakın olmuştuk. ne ara bu kadar bağlanmıştık birbirimize. Vakit geçirmiştik ve çoğu zaman eğlenmiştik. Ağır basan çaresizlik duygusu ile sırtımı demirlere yasladım bacaklarımı karnıma doğru bastırdım. Ağlıyordum. Ve ağladığım için seviniyordum. Demek ki duygularımı hala kaybetmemiştim. çok kısa zamanda kardeş gibi olmuştuk. beni kaçıran birine güvenmem saçmaydı. hem de çok saçma. ama şu an dünyamda güveneceğim kimse kalmamışken kime güveneceğimi seçemezdim. öylece oluvermişti işte. ağlamak kendimi biraz olsun iyi hissettirmişti.
"çaresizim" diye giriştim konuya . kaşları çatılırken karşımdaki duvara benim gibi oturdu ve bağdaş kurdu. o sırada kapı açıldı ve içeri ada girdi. gözlerimi otur dercesine oynattığım zaman eğildi ve meriçin yanına oturdu.
"çaresizim ve kendimi bir boşluğa düşmüş gibi hissediyorum. sizden başka tanıdığım kimse yok" derin bir nefes aldım. şu an yüzsüzlük yapmış gibi gözükebilirdim ama yapacağım hiçbir şey yoktu.
"b-ben birkaç gün sizde kalabilir miyim. sonra hemen iş bulup taşınırım. yüzsüzmüş gibi görünebilirim ama sokaklarda kalamam sonuçta ülkede böyle olaylar yaşandığı için böyle şeyler olmasaydı sokakta kalırdım ama" dediğimde lafımı böldüler.
"heyecanlanınca saçmalıyorsun" dedi meriç. bunu derken hafifçe tebessüm ediyordu. başımı olumlu anlamda salladım.
"öyle bir şey olmayacak. sen okuyacaksın. başına gelenler seni yıldırmayacak. ülkemizde olanlara karşı gelip eşitliğin ve adaletin yerine getirilmesini. herkesin eşit olduğunu kanıtlamak için okuyup . senin gibi şeyler yaşayan kadınlara örnek olmak için okuyacaksın" dediğinde tebessüm ettim ancak öyle bir şey olmayacağını biliyordum. evet okuyacaktım ama aynı zamanda çalışacaktım da. ayağı yavaşça kalkıp rüzgarın saçımı savurmasına izin verdim. kulağımın arkasına bir parça saçı sıkıştırıp.
"o zaman ben birkaç eşyamı alayım buradan" dedim ve balkondan çıkıp odama döndüm. dolabımdan üç tane çanta çıkarıp giysilerimi koydum. tüm ailemin bulunduğu çerçeveyle duvara astığım fotoğrafı aldım annemin hediyesi olan bilekliği aldım ve odadan çıktım. annemin eşyalarıyla birlikte elimde dört çanta vardı. beni kapıda beklediklerini gördüm. kapının yanındaki kilerden kedi mamalarını çıkardım. evimde beslediğim kedim büyük ihtimalle gitmişti. zaten gezmesin izin veriyorduk. kedi mamalarını ve çantaları beraber taşıyamazdım.
"bir yardım etseniz" ikisi de yanıma geldi ve elimde sadece bir çanta bırakacak şekilde elimden aldılar. Evden dışarı çıktığımızda ne kadar anım olduğunu anlamıştım. çok iyi değillerdi ama kaybettiğimde değerlerini anlamıştım. Bazen ağlamış, bazense gülmüştüm. sokağın başına çıktığımızda kedimin adını seslendim.
"miyav. miyav neredesin kızım" evet bazen deli olduğumu düşünüyordum. kedimin adını miyav koymuştum çünkü eve geldiği zaman heyecandan isim düşünmeye fırsatım yoktu. miyav ayaklarımın dibine gelince kaldırımın kenarına çöktüm ve sevdim. meriçin elindeki poşetten biraz mama alıp miyavın önüne bıraktım . keyifle mama yemesini seyrettim.
"istersen." derin bir nefes aldı.
"istersen kedini eve getirebilirsin" hayır demeye niyetim yoktu. mutlulukla başımı tamam anlamında salladım. zaten evin içinde kaybolurdu. istediği zaman gelir kendini sevdirir . istediği zaman yok olurmuşçasına evin içinde kaybolur giderdi. miyavı kucağıma alıp arabaya bindiğimde ikisi öne bense arkaya oturmuştum. miyav kucağımda uyuyakalmıştı. başımı cama yasladım ve yola devam ettik.
bana uzunca gelen yoldan sonra bahçeden geçip evin içine girmiştik. evi ilk defa bu kadar dikkatli inceliyordum. kapıyı kapattıktan sonra kucağımdan miyavı indirdim.
"miyav için gerekli birkaç şey var. evimde canı sıkılınca dışarı çıkardı ama burası bilmediği bir yer olduğu için dışarı salamam yani" sesimi meriç kesti. Bazen çok fazla saçmalıyordum ve çok konuşuyordum.
"tamam yarın adayla gidersiniz ne gerekiyorsa alırsınız" başımı tamam anlamında aşağı yukarı salladım.
"ben iş bulunca ödeyeceğim hatta yarın iş bakmaya başlarım" dediğimde keskin bakışları sesimin gittikçe kısılmasına ve yok olmasını sağlamıştı.
"sen yarın ders kitaplarına bakmaya başla . sonuçta ne kadar erken o kadar iyi. ha bu arada üniversitede istediğin bölümü bitirdikten sonra iş bulabilirsin ama önceden sadece okuyacaksın" dediğinde beni önemsediğini düşünmüştüm. ona güveniyordum. belki bu güven etrafımda kimse kalmadığından. belki de benim aptallığımdandı ama ikisine de güveniyordum.
"tamam ben çıkayım o zaman" sonra ahşap merdivenlerden yukarı çıktım. ada da arkamdan gelirken.
"ben de çıkayım o zaman" koşarcasına odama çıkıyordu
"tamam ben biraz daha oturucam siz çıkın" koltuğa oturdu ve telefonunu eline aldı. odama geldikten sonra yatağa oturdum e miyavı yanıma alarak uzandım. ada da gelip koltuğa oturdu ve kitabı eline aldı. sürekli aynı yerleri okuyormuş gibi geliyordu. kelimeler zihnimde bulanıklaşırken kendimi uykuya bıraktım.
***********************************************************************************************
tekrardan selam.
bu bölümü yazarken o kadar zorlandım ki.
doğanın çaresizliği ruhuma işledi sanki. ve bir ara dedim ki.
"gerçekten yüzsüzsün doğa" ama yapacağı bir şey yoktu ki. sokakta mı kalsaydı ülkemizde yüzlerce kadın öldürülürken.
şu son günlerde yaşadığımız olaylar o kadar acı ki. bir kadın öldürülüp varile konuluyor ve üstüne beton dökülüyor. umarım bir daha dünyada kadın cinayetleri yer almaz da hep iyi haberler çıkar karşımıza...
şimdilik görüşmek üzere...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kamp Ateşi (Kitap Oldu!)
Novela JuvenilRuhlarımız o kamp ateşinin içinde cayır cayır yanmaya mahkumdu. Bizi çocukken ayıran hayatın yarattığı kamp ateşine el ele düşmüştük biz. Küçükken. Daha çok küçükken yanmaya başladık. Aşk bizi ele geçirdiğinde çok küçüktük. Hayat bizi ayırdığında da...