Arkadaşının çatısında, boşlukla yeri ayıran beton parçasının üstünde duruyordu jeongin. Gözleri huzurla kapanmış, rüzgarı hissediyordu.
Kalbinin parçaları şimdiden rüzgarla harmanlanmıştı. Soğuk meltem her estiğinde açık buğday tenini kesiyordu sanki kırıklar.
Fakat hissetmiyordu genç. Hatta kırıkların kalbinden fırlamasıyla büyük bir rahatlama gelmişti. Rahattı ve huzurluydu. Ölüme bir adımı kalmıştı. Mutluydu. Acı bir tebessüm vardı gencin suratında hatta.
Eski anılarını düşündü bir süre. Hyungları ile tanışmasından ayrılışına kadar. Her şeyi, ama her şeyi düşündü. Sevmeyi nasıl öğrendiğini düşündü. Kendi ayakları üstüne basmayı öğrendiği ilk zamanları düşündü. Hyungu gitmesin diye ayaklarına kapanarak ağladığı, yalvardığı zamanları düşündü, gitmesini engeleyemediği hyungunu...
Hayallerini yerle bir eden, depresyonunun asıl sebebini düşündü. Sonra sırtında taşıdığı baskıyı düşündü. Herkesin görmemesi için uğraştığı fakat onun başta gördüğü hakaretleri düşündü.
Sonra ilk adımını attığı ölüme. Boşluk ayaklarını hemen dibindeydi. Gök sanki bu günü bekliyormuş gibi en parlak mavisine bürünmüştü. Güneş tüm muhteşemliği ile ışıldıyor, onu yanına çağırıyordu.
Önce gözlerini açtı küçük genç. Masmavi gökyüzüne baktı. Sonra gözlerini uzun binalarla dolup taşmış şehre çevirdi. Kulaklarını açtı şehrin derin gürültüsüne.
Önce insanların gürültüsünü duydu, sonra onlara katılmış araba seslerini. Arada kuş cıvıltıları ve soğuk meltemin sesini de duyuyordu.
Derin bir nefes verdi akciğerlerindeki kirli havayı boşaltmak istercesine. Fakat işe yaramıyordu. Ne verdiği nefesi geri alabiliyor, ne de başka nefes verebiliyordu. Tıkanmıştı, tam anlamı ile tıkanmıştı.
Her nefes alışında bronşlarının tıkandığını hissediyordu. Akciğerlerine minik bir parça dahi oksijen gitmiyor, genç çocuğun nefesizlikten delirme raddesine kadar götürüyordu. Boğazında devasa bir yumru vardı sanki. Küçük, ağzını açıyor ve nefes almaya çalışıyordu. Kafasını ani hataketelrle etrafa çeviriyor, boğazındaki yumruyu yok etmeye çalışıyordu.
İşe yaramıyordu. Tersine boğazındaki yumru git gide daha büyüyor, ciddi anlamda nefes almasına izin vermiyordu. Genç artık anlamıştı bunun bir işaret olduğunu. Yavaşça aşağıya baktı. Gözleri o yükseklikten dahi son kez görme umuduyla büyüğünü arıyor, bulmadığı her seferinde gözleri başka tarafı taramaya başlıyordu.
Kısa süre sonda pes etmiş bir şekilde baktı gökyüzüne. Gözleri son kez dolmuş, ve son kez pınarları taşmıştı küçüğün. Pişman olmayacağına inanıyordu, yapacaktı bunu. Gözlerini sıkıca kapattı be kalan birkaç damlanın daha yamaklarına düşmesine izin verdi. Sonra ağzında birkaç kelime döküldü.
'Hyung, seni seviyorum...'
Sonra dikildiği beton parçasından attı kendini boşluğa. Fakat attığı gibi pişman olmuştu küçük. Saniyeler içinde yere çakılmış ve kendini siyah bir boşluğa bırakmıştı.