Hyunjin kafasını eğmiş her zaman gittiği yapımı durdurulmuş inşaata gidiyordu. Gözyaşları pürüzsüz yanaklarımdan çenesine damlıyordu. Hızlı adımlarla durmaksızın ilerliyordu.
Gözleri buğulu olduğu için attığı adımları göremiyor, ezbere gidiyordu yolu. Sessiz yola kendi adım sesleri hakimdi.
Fakat ilerledikçe kulağına tiz bir ses geliyordu. Kafasını kaldırdı genç. Görüş açısında mavili kırmızılı ışıklar girmişti bu sefer. Adımları gittiği yere yaklaşırken kulağına dolan ses yükselmiş, insanların gürültüleri de eklenmişti bu sefer.
Ambulansın olduğu yere yaklaştıkça kalabalığı da görmeye başlamıştı. Merakı kat kat artarken adımlarını o tarafa yönlendirdi. Kalabalık insan topluluğunun arasından geçerek ilkyardım yapan ambulans doktorlarına baktı. Ardından gözleri hastaya çevrildi.
Kalbi patlamışsa döndü bir anda. Elleri titremeye nefesi kesilmeye başlamıştı. Göz yaşları yanaklarına firar ederken ağzından tek bir kelime çıktı fısıltı halinde.
"Jeongin..."
Endişe içinde baktı meleğine. Ardından gözleri önünde durduğu şerite gitti. Uzun bacakları ile 'geçilmez' yazan uyarının üstünde atlamıştı.
Arkasından insanlar bağırmaya başlarken hızla kanla kaplı bedene ilerlemiş ve dizlerimin üstüne çöküp ellerini ağzına kapatmıştı."Beyefendi, zorluk çıkarmak istemiyoruz. Acaba şeridin arkasına geçebilir misiniz?"
Hyunjin kibarca konuşan bedene dönmüş ve kafasını iki yana sallamıştı.
"B-ben onun yakınıyım. Hastaneye de sizinle gelmek istiyorum. İzin verin lütfen..."
Genç bayan baygını bedeni sedyeye yatırdıktan sonra cevap vermişti.
"Ambulansın önüne geçin lütfen."
Hyunjin hızla ayağa kalkmış, minnetle eğildikten sonra ambulansın önüne geçmiş ve cebindeki telefonu çıkarmıştı. Onlarca cevapsız aramanın arasından "#best leader" olanı bulmuş ve düşünmeden basmıştı numaraya. Birkaç kere çalışından hemen sonra telefon açılmıştı.
"H-hyung, j-Jeongin. Yurdun a-arkasındaki ha-hastaneye gidiyoruz, o-oraya gelin"
Bir şey demeden telefonu kapatmıştı genç. Birkaç dakikanın ardından araç durmuş ve hemen inmişti Hyunjin. Soğuk kanlılıkla içeri taşınan bedenin peşinden hızla gitmiş ve ameliyathanenin kapısına kadar durmadan ilerlemişti.
Sedyedeki bedenle ameliyathaneye giren doktorları izlemiş ve girişin köşesine oturup dizlerini kendine çekmişti. Derin nefesler alarak aklından iyi şeyler geçirmeye çalışıyordu.
Kendine olan sinir katsayısı her saniye artarken elleri saçlarına gitti. Yumuşak tellere tüm gücüyle çekmeye başladı. Kalbi kendini patlatmak istercesine hızla atıyordu, gözleri sanki gerçeklerini görmemesini istiyordu Hyunjin'in buğulanıyor ve kararıyordu her saniye.
"Hyunjin!"
Dakikalar sonra uzun koridorda sinirli bir ses yükseldi. Genç beden zorlukla kafasını kaldırıp kendisine bağıran kişiye baktı
"Seni geberteceğim Hwang Hyunjin!"
Acı ve kendisine olan siniri dışında duygu barındırmayan gözlerini kendisine bağıran büyüğünden çekmiş ve endişeyle dolup taşmış diğer bedenlere çevirmişti. Elleri hala sertçe saçlarını çekiyor göz yaşları yanaklarından durmaksızın süzülüyordu.
"Changbin h-hyung sakin ol, ameliyat i-iyi gidiyormuş. H-hayati bir durum k-kalmamış"
Kısa beden sinirle solumuş ve ameliyathanenin önüne gelip boş olan oturaklardan birine oturmuştu. Uzun olan ise pişmanlık ile büzüldüğü yerde iyice küçülmüş, göz yaşları acıyla hızlanmıştı.
"Bay Yang'ın yakınları kim?"
Bir saate yakın süre sonra doktor ameliyathaneden çıkmış uzun koridordaki bedenlere seslenmişti.
"Benim, durumu nasıl?"
Uzun beden oturduğu yerden kalkmamış göz yaşlarını hala akarken uzaktan doktoru dinliyordu.
"Bay Yang zamanında getirilmiş, bulunduğu yerde yapılan ilk yardım işe yaramış. Buraya geldiğinde hayati tehlikesi yüksek değildi. Ameliyat çok iyi geçti, ayrıca kafasında tranva olmaması işimize geldi. Vücudunda yüzeysel hasarlar ve birkaç çatlak dışında göğüs tüpü takmamız gerekti sadece. Şu an durumu iyi. İlk birkaç saat için yoğun bakıma alacağız kendisini fakat akşam normal odaya geçebilir. Bu gün uyanması zor fakat imkansız değil. En geç yarın akşama uyanacaktır. Geçmiş olsun, iyi günler"
Doktor saygıyla eğilmiş ve gitmişti. Herkes derin bir 'oh' çekerken Hyunjin'in hatalarında(!) boğulmaya devam ediyordu. Jeongin uyanırsa kendisini görmek istemeyecekti zaten, belki ortadan kaybolsa... yada dünyadan izini silse..? Her şey daha iyi olur muydu?
"Hyunjin, biz Jeongin'in odasına gidiyoruz. Gelmeye yüzün var mıdır bilmem ama haber vereyim dedim"
Hyunjin'in duyduğu son sözler bunlar oldu. Ardından yorgunca ayağa kalkmış ve merdivenleri ikişer ikişer çıkarak çatıya çıkmıştı.
Vücudunu saran soğuk hava dalgası rahatladığını hissederken terasın kalın beton korkuluklarına ilerlemiş ve tek sıçrayışta üstlerine çıkmıştı.
Gözlerini kapatmış serin havayı hissederken içinden gelen hisle birkaç zarif dans hareketi yapmaya başlamıştı. Birkaç dakikanın ardından şu sıralar aldığı bale derslerini hatırlamış ve sakince asil dans hareketlerini yapmaya başlamıştı korkuluğun üstünde.
"Adım bir,"
Gözleri hala kapalıyken birinci adımı atmıştı
"Adım iki,"
Parmak uzunda minik bit sıçrayışla ikinci adımı daha atmıştı
"Adım üç,"
Bu sefer dönüşlerini yapmış ve sağ kolunu narince havaya kaldırıp indirmişti
"Ve bitiş"
Bu sefer son adımı olacağını bilerek parmak ucunda birkaç santim ilerlemiş ve büyük finali yapıp kendini rüzgara bırakmıştı.