Uzun genç sürekli uğradığı odadan yine hüsranla çıktı. İlaç tedavisine dahi yanıt vermeyen hastalığı, onun günden güne hayalkırıklığı ile dolduruyordu.
Elinde olmadan yaşanan ani ruh hali değişiklikleri, kendi kendine engellemeye çalıştığı nöbetler onu çok sıkmaya başlamıştı. Şu günlerde yorgun düşmüş bedeni zaten gence sorun çıkarıyordu. Ani değişimleri ve nöbetlerini engellemeye çalışmak her ne kadar zor olsa da üyelere bunu yansıtmamak çok daha zordu onun için.
Bütün hayatını yaşadığın, ailen dediğin insanlardan bunu saklamak çok zor geliyordu.
'Söylesem mi? Söylemesem mi?'
Sürekli aklında dolaşan bu sorulara asla cevap bulamıyordu. Korkuyordu. Vücudu baştan aşağı korkunun pençeleri arasındaydı.
Bazen korku pençelerinden birini batırıyor ve ve sinirleri hopluyordu. Ağlaması gereken yerde bağırıyor, kızıyor ve delirmiş gibi davranıyordu.
Tek sorun buydu onun için aslında. Sevdiği insanlar üzülünce, kendine engel olamıyordu. Her şey bulanıklaşıyor, korku bir yara daha bırakıyordu ruhuna. Sonrası tahmin edilemeyecek gibi değil.
Geceleri kulağına gelen hıçkırıklar, öğürme sesleri ve sonunda ona gelen ağlama krizleri peşini bırakmıyordu. Göğsündeki ve ensesindeki kesik izlerine her geçen gün yenisi ekleniyor, bazen yatıştırıcı ilaçlarından üç-beş tane eline alıp yutuyordu. Bu sefer kusma seansları ona geliyordu.
Elleri titriyor, bedenini banyonun soğuk zeminine atıyordu. Ölüme yaklaşıyordu o da.
Belliydi bu. İşe yarayan tek ilacını da kaybetmişti artık, ne yapacaktı? Kendisi yüzünden kaymıştı ellerinden minik olan. Korkunun yaralaları her geçen gün daha da düzelemez hale geliyordu.
Düşünceleri kafasını karıştırıyor, çok daha çekilmez olmaya başlıyordu.
"Hyunjin?"
Düşüncelere dalmış genç tanıdık sesle kafasını kaldırdı.
"Minho hyung?"
Gördüğü beden onu endişelendirmeye başlarken ne yalan uyduracağım düşünmeye başlamıştı Hyunjin.
"Boşuna yalan düşünme. Abimden her şeyi öğrendim."
"Hyung be-"Büyük olan küçüğünün konuşmasını keserek bileğini tuttu ve çıkmaz sokaklardan birine sürükledi.
"Neden anlatmadın?"
Derin nefes aldı küçük olan. Gözleri yavaş yavaş dolmaya başlıyordu.
"Size yük olmak istemedim. Jisung'ın anksiyetesinden sonra zaten çok endişeliydiniz. Biraz daha düzeldikten sonra jeongin'in depresyonu sizi yıktı. Durmadan gelen hakaretleri saymıyorum. Ayrıca ilk full albümümüz içinde endişeliydiniz. Sizi daha azla endişelendirmek istemedim. Kendim başa çıkabilirim sandım."
Küçüğüm sesi zar zor çıkıyordu artık. Hıçkırıkları konuşmasına izin vermezken birkaç kelime daha çıktı ağzından.
"Ben katil değilim hyung..."
Hıçkırıklara boğulmuştu küçük olan. Gözyaşları durmaksızın pınarlarından yanaklarına damlarken konuşmaya çalışıyordu.
"Bizi bıraktı hyung."
Dayanamadı genç daha fazla. Çöktü yere. Elleri ile yüzünü kapatırken o kelimeler döküldü dudaklarından.
"Önce o, sonra jeongin. Hyung lütfen beni bırakmayın."
Küçük olan kendine engel olamıyordu artık. Hıçkırıkları sokağı doldururken büyüğü ona sarılmıştı. Sakinleşmesi için iyi şeyler fısıldıyordu kulağına. Biliyordu, ruhundaki yara yeniden kanamaya başlamıştı. Hüzünle ruhları parçalanmıştı.
Çıkış yoktu artık. Tek çıkış yolumun ölüm olduğu bir labirente gitmişlerdi onlar.