47.Bölüm

1.9K 105 41
                                    

İyi okumalar dilerim 🕊

"Bu Çilekli sütün parası, bu çikolataların, bu da tostun. "

Yine bir kantin sırası ve yine ben!

Artık alıştığım bir durumdu bu açıkcası. Genel de (her zaman) ben gönderiliyordum kantin sırasına. Nedeni bi sorduğum da ise aldığım cevap 'sen kantin sırasını seviyorsun' ve bir göz kırpış oluyordu.

Eh, ne dediklerini anlamasam da umursamayarak -daha çok üşendiğim için olay çıkartmak istemememden dolayı- kantin sırasına gidip onlar ve kendim için bir şeyler alıyordum.

Elimde ki parayı kantinde çalışan amcaya verdikten sonra arkama doğru bir 'U' dönüşü yaparak kızların yanına yürümeye başladım.

Kızların oturduğu yere gelince sandalyemi çektim ve oturdum. Ellerim de olanları ben vermeden -hatta oturmadan- alıp, benimkini önüme koymuşlardı bile

Omuz silkerek çilekli sütümün pipetini, deliğine batırdım ve ağzıma götürdüm. Bu tadı almak için bile, kahrını çektiğim, acısına beraber göğüs gerdiğim, bazen kazık olsa da bolca sevdiğim kantinciğimizin sırasına girebilirdim. Aslınsa teknik olarak zaten giriyordum ama olsun.

Sütüm bitmeye yakınken Melek patavatsızlığını konuşturdu ve ağzımda ki süt sayesinde deli gibi öksürmeye başladım.

"Son 2 gün kaldı! Nasılsın Öykü? "

Böyle bir soru süt içilirken mi sorulurdu?! Hayır, süt olmasa da olurdu. Su içtiğimi farz ederek konuşsam da yine aynı kızgınlığa erişiyordum! Her hangi bir şey yerken, içerken sorulacak soru muydu bu şimdi?! Onu düşününce bile heyecanlanıp, saçma salak hareketler yaptığımı da biliyordu bu kız.

"İyi misin ya? Bak vallahi boğulmanı istememiştim"

Melek'in pişman sesini duysam da, kendimi sakinleştirmek amacıyla derin nefesler aldığım için cevap vermedim.

Öksürmekten gözlerimden yaş gelmişti resmen!

Sakinleştiğime kanaat getirince Melek'e döndüm.

"Tamam sorun değil. Biliyorum kuzu istemediğini. Sadece bu soru, böyle ani bir şekilde sorulacak bir soru değil."

Üzgün bir şekilde kafasını salladı ve sandalyesini yanıma çekerek bana sarıldı. Her ne kadar sandalyenin kenarı batsada önemsemeyerek sarılışına karşılık verdim.

Şeyma gözlerini devirerek çiyaklamaya başladı. "Ya tamam yeter! Melek haklı Öykü. Sadece 2 günün kaldı. Sonra ya her şey bitiyor, ya her şey asıl şimdi başlıyor. "

Dudağımı bükerek bıkkınlıkla ona baktım. Bunu zaten biliyordum, hatta 15 gün kaldığından beri bunu düşünüyordum. Korkularımı onunla paylaşmıştım da.

Ve o beni rahatlatmıştı...

Evet, belki rahatlatıcı cümleler kurmamıştı, belki hiç gerçekleşmeyecek umutlar da vermemişti. Ama kendince beni rahatlatmaya çalıştırdığını hissetmiştim işte.

Gerisi de önemsizdi.

Umut verse, yarın öbür gün dedikleri olmasa büyük hayal kırıklığı yaşardım.

Cümleleri, normal bir insana göre hiç rahatlatıcı gelmeye bilirdi. Ama anormal olduğumu ben zaten kabul ediyordum.

Umut vermemeye çalışsa da, almıştım bir kere. Eğer cevabı olumsuz olursa her türlü yere çakılacaktım.

2 gün sonra -yani Salı- kalp krizinden ölmezsem iyiydi.

Geçen gün bir şey fark etmiştim mesela.

Çocukluğum || TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin