"Bu kadar yetenekli olduğunu bilmiyordum cadı."
"Bilmiyorsun. Çünkü beni daha tanımıyorsun."dedim
"Hım. O halde daha yakından tanımak isterim. Anlat bakalım böyle çalmayı nereden öğrendin."
"Özgür öğretmişti. Ama benim asıl enstrümanım gitar değil, amatörüm."
"Özgür de kim? Sevgilin mi?"dedi asıl enstrümanımın ne olduğuna bile takılmadan, Özgür'ün kim olduğuna takılmıştı.
"Hayır."diye cevap kısa verdim. Fazla şey bilmesine gerek yoktu sonuçta, daha bugün tanıştığım birinin benim hakkımda hızlıca bilgi sahibi olması da gereksizdi.
"Sevdiğin o halde?"
"Sevdiğim kesin"diyerek otuz iki diş sırıttım. Bunun üzerine
"Hadi ya. Oysa ki ben de seni sevmiştim."diyerek yüzüne yalandan bir üzüntü takındı.
"Sen bana mı yürüyorsun ya?"
"Sakıncası yoksa."derken o da otuz iki diş sırıtıyordu. Bana gerçekten mi yürüyordu yoksa dalga mı geçiyordu anlayamamıştım. Bildiğim tek şey Poyraz'ın arkadaşlarının da aynı Poyraz gibi alaycı ve anlaşılmaz olduğuydu. Hıh! Poyraz demişken... Ben Ege'ye tam cevap vermeye hazırlanıyordum ki geride duran adımlar hızla mesafeyi kapatmıştı ve kaşları çatık bir şekilde:
"Sarı zilin çaldığının farkındasındır umarım ilk günden devamsızlık yapma. Amatör olduğun da her halinden belli, buralarda çok dolanma sınıfa git hadi."diyerek ortamı/konuyu dağıtıp, bana emir kipleriyle konuşmuştu (yine). Biraz daha yaklaştı ve elimde duran gitarı yavaşça elimden çekip aldı.
"Senin miydi bu?"
"Hım."dedi başını aşağı yukarıya sallayarak.
"Yalnız bir şey diyeceğim. Bana çalan zil senin içinde çaldığı bir gerçek. Ayrıca ben profesyonelim demedim, zaten amatör olduğumu kendim söyledim. Hem sen çok mu iyisinde beni böyle küçümseme yetkisini kendinde görüyorsun? Bahse varım benden daha amatörsündür!"dediğimde Ada elini alnına hızlıca çarpıp, kolumu dürtüklüyordu.
*Sinirlenince yaptıklarımdan sorumlu değilim. Ve şuanda gerçekten sinirlenmiştim. Birinin beni küçümsemeye çalışmasından cidden nefret ederdim.*
Emir "Ovv! Yeni kız meydan okuyor ha?"diyerek odada büyük bir yaygara kopardı.
Ada kulağıma eğilip tedirgin bir sesle"Asya n'apıyorsun sen. Sus artık."diye beni uyardı. Niye susacaktım ki? Neden bu kadar korkuyordu ki onlardan?
"Sarı, bilmediğin işlere girişme." Yine soğuk sesiyle konuştu Poyraz.
"Hadi ya? Girişirsem ne olur?!"dedim ellerimi göğsümde birleştirip, tek kaşımı kaldırıp.
Sesimde meydan okuyan bir ton vardı. Amacım meydan okumak değildi ama bir şekilde okumuştum işte.
Poyraz bana doğru yaklaştı, iyice ilerledi. Gözlerini gözlerime sabitledi. Gözlerimin içine baktı. Yine o parlak ela gözler... Gözlerimi kaçırmamaya çalıştım, meydan okumuştum sonuçta. Daha dik bakmaya çalıştım. Başarılı olmayacağımı biliyordum ama yinede yapıyordum. Poyraz bir süre dikkatlice beni izledikten sonra aklına bir şey gelmişcesine:
"Bahse girerim demiştin değil mi az önce?"gözleri parlayarak. Açıkçası tedirgin olmaya başlamıştım ama belli etmiyordum dik duruşumu da bozamazdım.
Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın!
"Hı-hı."
"Nesine?"dediğinde odadaki 4 çift göz bana dönmüştü. Ne söyleyeceğimi merakla bekliyorlardı. Poyraz'ın bilmiş konuşmalarından sonra biraz korkmuştum ama aslına bakarsanız sadece blöf yapıyorlardı. Cayacağımı ya da korktuğumu düşündüklerinden basit şeyler isteyeceğimi düşünüyorlardı. Tabii ki bunun tam tersini ispatlayacak bir şeyler istemeliydim. Kendi boyumu aşmadan tabii.