Ege'ye hüzünlü bakışlarımı yollayıp pencere kenarında ikinci sıraya oturdum, yanım boştu. Öğretmen hala sıra düzenlemeleri yaparken kafamı sıraya koydum ve yavaşça gözlerimi kapattım. İçimden yazılının iyi geçmesini umarak aklımda olan formülleri hatırlamaya çalıştım. Haberim olmadan beynime format atmışlardı sanırım. Çünkü hiç bir şey hatırlayamıyordum. Kafamda ki düşüncelerle boğuşurken birisi kafama vurdu. İstemsizce kaşlarım çatılırken gözlerimi açarak oturduğum yerde doğruldum. Gözlerimi açtığımda yanımda oturan kişiyi görünce, gözlerimi tekrar kapatma isteği uyansa da yapmadım.
"Şimdi de uyumayı düşünmüyorsun herhalde sarı?" dedi çok rahat bir şekilde.
"Her yerden çıkmak zorunda mısın sen ?" cidden sinir bozucuydu. Her yerden çıkıyordu. Gözleriyle öğretmeni gösterdi ve omuz silkti.
Öğretmen ilk bizim sıraya dağıttığı için kendimi şanslı hissetsem de kağıt önüme geldiğinde gördüğüm şey üzerine şok geçirdim ve istemsizce küfür savurdum. Sanırım biraz sesli söylemiştim. Duyulmamasını ümit ederek kağıtla bakışmaya geri döndüm. Poyraz kulağıma eğilip;
"Adını yazma sarı" dedi, öğretmen hala orta sıraya kağıtları dağıtırken . Ben ona anlamayan gözlerle bakarken o çoktan 10 sorunun dördünü yapmıştı. Sorular zordu beni ya da çalışmadığım için bana zor geliyordu. Hepsini 2 dakika içerisinde bitirmesi garipti. Emir'in öğretmene seslendiğini duydum. Kafamı kaldırıp o yöne doğru baktığımda soru soruyordu Emir. Önemsemeyip tekrar önüme döndüğümde dolu bir kağıtla karşılaştım. Durduk yerde Poyraz bana yardım etmezdi ki. Kesin cevapların hepsi yanlıştır. Ben sıfır alayım diye böyle yapıyordur. Ya gerçekten yardım ediyorsa? Sonuçta aileme sözü vardı, bunun için yapıyor olabilirdi. Olumlu düşünmeye çalıştım.
Poyraz'ın sıradan kalkıp, hareketlenmesiyle düşüncelerim yok olmuştu. Kağıdını öğretmen masasının üzerine koyup sınıftan çıktı. Hemen ardından kağıda adımı ve soyadımı yazıp, kağıdı masanın üzerine koyup bende çıktım.
Sınıftan çıktığımda etrafa bakındım. Gözlerim Poyraz'ı ararken koridorda ilerliyordum. Sınıflardan birinin önünden geçerken kulağıma bir ses geldi ve olduğum yerde durdum. Yarım aralıklı kapıda göz gezdirdim. Uzun, düz, siyah saçlı, orta boylu bir kız önemli olduğunu anladığım bir şeyler anlatıyordu önünde ki çocuğa. Çocuğun sırtı kapıya dönük olduğu için onu göremiyordum. Kafamı sağa sola çevirip bakındım fakat koridorda benden başka kimse yoktu. Bakışlarımı tekrar kapının aralığına çevirdiğimde öpüştüklerini gördüm. Ah şu merakım yok muydu benim! Gözlerim şaşkınlıkla büyürken çocuk kızdan ayrılıp kafasını benim görebileceğim şekilde çevirdi.
İnanamıyorum!
Poyraz?!
Elim ayağım birbirine dolaşırken ne yapacağımı bilemiyordum. Hızla kendime gelip buradan uzaklaşmaya karar verdim. Onları gördüğümü bilmesini istemiyordum. Koşar adımlarla merdivenlere doğru ilerliyordum. Neden böyle panik yapmıştım ki? Genelde böyle bir durum karşısında bu tür davranışlarda bulunmazdım. Gün geçtikçe değişiyordum. Bu değişimin farkındaydım ve beni rahatsız ediyordu. Düşünmeden hareket ediyordum. Attığım adımları bile rastgele atıyordum. O aptalı o halde görmem beni neden bu hale sokmuştu hala anlayamıyordum. Kan beynime sıçramıştı galiba! Aniden attığım adım karşısında, ayağımın altında basamak hissedemedim. Ne olduysa birden kendimi yerde bulmuştum.
Tanrım! Bileğim müthiş derecede acıyordu. Aptal ben! Ne düşünüyordum ki?! Elimle bileğimi tutuyordum sanırım kırılmıştı. Bileğimdeki acı gözümü yaşartmaya yetiyor, artıyordu bile.
Önümde bir çift bot görünce bakışlarımı o yöne doğru çevirip kafamı kaldırdım. Kafamı kaldırdığımda merakla parlayan kahverengi gözlerle karşılaştım. Harika bir tek Ege'ye rezil olmadığım kalmıştı oda şimdi oluyordu!