Episode 44'

1.4K 180 74
                                    

Yeis, arkasına bile bakmadan gözyaşları ile yürümeye devam ediyordu. Arkasına baksaydı zaten, Jimin'i görebilirdi. Çünkü Jimin onu takip ediyordu, içindeki kötü hisle birlikte. 2 dakika daha yürüdüğünde bir otobüs durağında bekledi Yeis. Bu sırada telefonu cebinden çıkaran Jimin, babasına gelemeyeceğini bildiren bir mesaj atmıştı.

Otobüs geldiğinde ön kapıdan binen Yeis'i, hemen arka kapıdan binen Jimin takip etmeye devam ediyordu.

Jimin ondan şüphelenmiyordu, Yeis ona asla yalan söylemezdi. Ama sakladığı bir şey vardı, gizli bir durum vardı ortada. Yalan ve saklamak arasındaki farkı biliyordu Jimin. Yeis'in her ne kadar üstüne gitse de, istediği bilgiyi elde edememişti. Bu yüzden de, iş başa düşmüştü.

Yeis otobüsten inince, Jimin de indi. Arada baya mesafe varken yürümeye devam etti. Sonunda bir hastanenin önüne gelince Jimin kaşlarını çattı. Burada ne işi vardı Yeis'in?

İçindeki endişe daha da artarken, hastaneden içeri girdi. Yeis'i takip etmeye devam etti. Üst kata merdivenle çıktılar. Koridordan sola döndüğünde birkaç kapıyı geçtiğinde, bir doktorla karşılaşan Yeis, kafasını eğerek selam verdi.

"Merhaba, Bay Choi. Nasılsınız?"

"İyiyim Cho Hee, sen nasılsın kızım?"

Jimin hemen arkalarında durup onları dinliyordu. Hâlâ olanları anlamaya çalışıyordu.

"Annem ve babam geldiler mi acaba efendim?"

"Evet, az önce buradaydılar. Kantine inmiş olmalılar."

"Pekâlâ... Teşekkür ederim, Bay Choi."

Doktor, tam gidecekken Yeis aniden döndü ve doktoru durdurdu. Jimin ani refleksle saklanmış, ucuz yırtmıştı. Duvarın arkasından onları dinlemeye devam etti.

"Bay Choi, acaba Tae Min için? Yani, o iyi mi?"

Doktor, acı içindeki gülümsemesini sundu.

"Maalesef, Cho Hee. Hâlâ bekliyor..."

"Size bir şey sormak istiyorum efendim."

"Tabii?"

"Acaba ben... Yani, ben ölsem..."

Yeis, yutkundu. Jimin şoka uğramıştı. Yeis'in karşısına çıkmamak için kendini zor tutuyordu. Gözyaşlarını elinin tersi ile temizledi.

"Hayır, Cho Hee. Ölümden bahsetme lütfen. Hem umudunu yitirme, az da olsa yaşama ihtimalin var."

"Efendim, sadece şunu sormak istiyorum. Eğer ben ölürsem, Tae Min'e karaciğer bağışında bulunabilir miyim? Yani, benim karaciğerim ona uyar mı?"

Yeis, titreyen sesine rağmen içindekileri dışarıya aktarmıştı. Doktor, onun bu sorusu üzerine gözlerinden bir damla yaşın akmasına izin verdi.

Jimin... O, berbat bir durumdaydı. Eliyle ağzını kapatmış, hıçkırıklarını bastırmak istiyordu. Sevdiği kız, ölümden mi bahsediyordu?

Ama...

Ama o söz vermişti. Onu bırakmayacağına dair söz vermişti... Çalan telefonuna lanet ederek, telefonunu tamamen kapattı. Telefonu sessizde olduğu için, sorun çıkmamıştı.

Doktor usulca kafasını salladı. Bu, Yeis'in yüzünde acı bir gülümsemeye neden olmuştu. Ölme riski varken bile, başkalarını düşünen bir insandı o. Bu yüzden Jimin onu sevmişti ya zaten...

...

Kimse boşu boşuna sevilmez. Şunu unutmayın; ne kadar güzel olursanız, o kadar güzel sevilirsiniz. Eğer güzel kelimesini görünüş olarak algıladıysanız, tamamen yanılıyorsunuz. Kalbinizden bahsediyorum, kalbinizin güzel olması lazım. Eğer kalbiniz güzel ve sizi üzüyorsa, o zaman karşınızdaki kişi sizi hak etmiyordur. Sırf bu yüzden, güzel kalbinizi kirletmeyin...

Lütfen hep güzel kalalım, olur mu?

Her şeye inat, güzel kalalım...

...

"Cho Hee, sen istersen odana geç. Hemşirelere haber vereceğim ben. Birazdan hemşireler gelir."

"Efendim acaba, Tae Min ile görüşebilir miyim? En son 2 hafta önce görüşmüştük de..."

Jimin'in aklına o an, Yeis'in 2 hafta önce mesajlarına cevap vermediği gelmişti. O zaman da, hastanedeymiş... Saçının teline zarar gelse dünyayı yakabilecek adamın, şu an elleri bağlıydı. Akan gözleriyle birlikte bu sefer kendine lanet okudu. Nasıl anlamadığını sorguluyordu kendince...

"O şu an uyuyor, kızım. Uyanınca görüşürsünüz, olur mu? Hem zaten ameliyatına 2 gün var."

Yeis, kafasını sallayarak onay verdi. Odasına geçip, yatağına sönük gözlerle baktı. Aklında ise sadece Jimin vardı...

Doktor; Jimin'in önünden geçerken, Jimin arkasından seslendi.

"Doktor bey!"

Doktor durup arkasına döndü. Jimin biraz daha yaklaşıp, dolan gözlerle konuştu.

"Yeis'imin nesi var?"

"Efendim?"

Kafasını iki yana salladı Jimin.

"Yani Cho Hee, onun nesi var?"

"Nesi oluyorsun evlat?"

"Erkek arkadaşı..."

"Cho Hee, sana ameliyat olacağını söylemedi mi?"

Yine kafasını salladı, iki yana. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

"O zaman bir bilgi veremem."

Jimin, Bay Choi'nın gözlerine baktı.

"Ama bunu bilmeye ihtiyacım var..."

"Bak evlat, ona sor. O sana anlatacaktır."

"Anlatmaz ki. Ben üzülürüm diye anlatmaz ki! O bana hiçbir şey anlatmaz!"

Jimin'in giderek artan sesine doktor uyarıda bulundu.

"Burası bir hastane, lütfen sessiz ol oğlum. Dediğim gibi, ailesi dışında bir bilgi veremem."

"Ama benim ailem, ondan ibaret..."

"Oğlum-"

"Yalvarırım anlatın, neyi varsa söyleyin bana..."

Yutkundu, doktorun gözlerine yalvarırcasına baktı.

"Söyleyin, söyleyin ki ona destek olayım. Söyleyin ki; yaşama sebebimi, hayata döndürebileyim..."

💙🐥

Kalbim acıyor...

Off ben yazarken niye bu kadar zorlandım yahu?

Her neyse, ağlamıyorum tamam.

Because princesses don't cry!

Güzel kalın...💙


𝐘𝐞𝐢𝐬, 𝐓𝐞𝐱𝐭𝐢𝐧𝐠「 PJM 」Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin