uno

1.6K 80 197
                                    

Flashback...

16.07.2014
Seul/ Güney Kore


Kıstım gözlerimi günün taze ışıklarına evimizin küçük penceresinden bakarken. Evimizin pencereleri küçük olsa da hayata baktığım pencere büyüktü. Bu küçük evde büyük hayallerim vardı. Büyük umutlar içinde hayata tutunmaya çalışan, daha on sekizinde bir genç kızdım ben, Lalisa.

On iki yaşıma kadar bu küçük evde annem, babam ve erkek kardeşim Beomgyu ile sevgiyle büyümüştüm. O zamanlar mutlu ve henüz parçalamamış bir aileye sahiptim. Ta ki aramıza katılan en küçük ve son kardeşim doğana kadar. Onun gelmesiyle beraber her şey mahvolmuştu.

Annem onu doğururken yüksek tansiyondan kalıcı olarak görme kaybına uğramıştı. Bu olaydan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmamıştı artık. Yıkık dökük evimizde mutluktan eser kalmazken evin tüm yükü omuzlarıma binmişti.

Pencerenin önünden kalkıp kafamı tek kişilik yatağında oturur pozisyon almış anneme çevirdim. Hissetmiş gibi gülümsedi.

''Kahvaltı yapmayacak mısın kızım? Orda oturmaya devam edersen geç kalacaksın.''

Sözünü dinleyip oturduğum yerden kalktım ve yanına çöktüm. Sürekli gülümserken sağ elini kaldırıp başımı aradı kısa bir süre. Elini tutup başıma yerleştirdiğimde uzun kahverengi saçlarımı okşamaya başladı.Annem bize her zaman sevgisini hissettiren bir kadındı.

''Okulda dikkat et kızım. O senle uğraşan kızlarla da muhattap olma. Derslerine bak, tamam mı?''

Gülümseyip başımı salladım ve sarıldım sıkıca. Annemin okulda olanlardan haberi vardı. Bana bir şey olursa başkasından duymasını istemiyordum. Geri çekildiğimde yataktan kalkıp sırt çantamı elime aldım. Bahçeden Jisoo'nun sesi yükselmişti.

''Hadi Lalisa, kahvaltı yapmayacak mısın yoksa?''

Jisoo hemen yan evde oturuyordu. Bana destek çıkan tek kuzenimdi. Ben yokken bize yemek pişirir, okuldan arta kalan zamanlarda ev işlerine yardım ederdi. Üniversite ikiye bu yıl geçmişti.

Küçük bahçemizin ortasına attığımız plastik masada Jisoo, Beomgyu ve en küçüğümüz Baekho kahvaltı yapıyordu. Plâstik mavi sandalyemizi çekip Jisoo'nun karşına oturduğumda bakışları bana çevrilmişti.

''Günaydın.''

''Günaydın abla.'' Gülümseyip çubukları elime aldım. Jisoo yemeğini bitirmiş olacak ki birkaç ay önce aldığı akıllı telefonuna göz gezdirdi. Benim henüz telefonum yoktu. Ödev işlerini dizüstü bilgisayarımdan hallediyordum.

''Sizin okuldaki çocuk var ya yeni şirket açmış.''

Kaşlarımı çattım. ''Kim?''Diye sorduğumda gözlerini ekrandan bana çevirdi.

''Hani şu senin hoşlandığın çocuğun kuzeni. Kim Taehyung mu ne.''

Elimle sus işareti yaptığımda şaşkınca ağzını kapatmıştı. Beomgyu bundan habersizdi ve pot kırmıştık. Beomgyu bana ters bir şekilde bakıp ayağa kalkmıştı. Beomgyu içine kapanık ,zaman zaman agresif davranan bir çocutu. Babam ile en çok o tartışmaya girer ve olanları sindiremezdi.Haklıydı bir yandan, bu yaşadıklarımız haksızlıkları kim sindirebilirdi ki?Çantasını sırtına attı.

''Ben okula gidiyorum. Size afiyet olsun.''Deyip bahçeden çıktığında ben jisoo ve küçük kardeşim kalmıştık.

''Kaç kere dedim Jeongguk muhabbetini Beomgyu'nun yanında açma diye abla?''

Kaşları havalanmıştı. ''Özür dilerim, ağzımdan kaçırdım.''

Jeon Jeongguk'a karşı birkaç aydır değişik hisler besliyordum. Aramızda nerdeyse hiç diolog geçmemişti. Onu sevip sevmediğimden emin değildim, sadece kuzenin sevgilisi benle dalga geçtiğinde onun da gülmesi canımı acıtıyordu. Bunun adı hoşlantı, hayranlık veya başka bir şey olabilirdi, bilmiyordum. Tek bildiğim şey ona canımı yakacak veya mutlu edecek kadar önem verdiğimdi.

Nothing Breaks Like a Heart | LiskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin