diecinueve

452 55 58
                                    


Ertelenen bir arama, geç kalınan af dileyişler, geç kalan farkındalıklar, içinden geleni söyleyemeyişlerin insanın omzunda bir yük olarak duruyordu. Bu yüzden tam şu anda istediğimi yapacaktım. Taklitsiz, tertemiz ve içten...Kazanıp kaybetmemenin bir önemi yoktu. Sonuçta ölüm vardı.

Denizden gelen taze ve soğuk hava yüzümü yalarken Jeongguk'un yanında yürümeye devam ediyordum. İkimiz de konuşmadan yürüyorduk. Arkamızda kocaman bir şehir ve o şehrin gereksiz ışıkları vardı. Yüzlerce katlı gökdelenler, lüks restaurantlar ve gece klüplerinin ışıklarını arkamızdaki bırakmış, yıllar sonra ilk defa bir araya gelmiştik. Bu hüzünlü buluşma bana lise çağlarımı hatırlatıyordu.

O zamanlar bana evime giderken eşlik ediyordu, üstümde yamalı okul gömleğim ve ona belli etmediğim tatlı heyecanlarımı hatırlamıştım. Eski zamanlarımızı özlüyordum. O sefil yaşamın besini özlüyorsun? Diye soranlar çoktu, haksız da sayılmazlardı. Eve gitmek için otobüs param bile yoktu ama mutluydum işte. Babam sadece acıktığında eve uğrasa bile, okulda köylü olduğum için zorbalığa uğrasam bile, anneme bile annelik yapsam bile mutluydum.

Jeongguk hayatıma kattığı renkle, kardeşlerim ve Jisoo'nun desteği ile mutluydum her şeye rağmen. İçimde herkesten sakladığım genç kızlık arzularım ile huzurluydum. Şimdi ise bu apartmanların ve rahat yaşamın içinde daralıyordum. Bana rüyalar bahşeden kişi o rüyaları da elimden çekip almıştı aynı zamanda. İşte o zaman tüm varlığı olan o  şekeri elinden alınmış bir çocuğa dönmüştüm. Ve içimdeki çocuk ölmüştü. Bu yüzden tüm mutluluklarımda hep bir hüzün vardı.

Başımı çevirip soluk yüzüne baktım. Ay ışığı altı yıl önceki gibi yüzünü aydınlatıyordu. Gözlerinin pırıltısını yeniden görüyordum. Parlayan göz bebekleri ve her zamankinden soluk dudakları ile altı yıl önceki Jeongguk gibiydi. Hani hiç aklımdan çıkaramadığım hazinem, ilk, tek ve son olan.

"Ne kadar da özlemişim seni. Yanında olmayı, omuzlarımız birbirine değmese bile kalplerimizin birbirine sarılmasını ne kadar da özlemişim Lalisa." 

Gözlerim dolarken içimdeki özleme karşı koyamıyordum. Belki son defa onla konuşabilecektim." Biz hep böyle değil miydik zaten? Birbirimize uzak ve bir o kadar da yakın." Dediğimde başını sallamıştı gülümseyerek. Derin bir nefes almıştı, en çok da buna ihtiyacı vardı.

"Ama hep korktum seni sevmekten. Bir tarafım hep senden kaçtı, seni sevmekten korktu. Bu korkaklığımın açıklaması yok." 

"Beni neden terk ettin?" Diye sorduğumda dolu gözlerle bakmıştı gözlerime. "Sana olan sevgilimle daha fazla baş edemeyeceğimi anladım ve kaçıp gittim işte. Her şey üst üste geldi ve daraldım, her şeyi arkamda bırakıp kaçmak istedim diğerleri gibi. O zamanlar beni çok sevdiğini düşünmüyordum. Gidersem de hayatında pek bir şey değişmeyeceğini düşünerek avuttum kendimi."

Beni terk ettiği güne dönerken gözlerimi kapattım. O günden beri hep unutamadığım sırtı aklıma gelmişti. Acımasızca çevirdiği sırtı. Ses tonuma hakim olamadan konuştum." Sen benle dalga mı geçiyorsun? Seni ne kadar çok sevdiğimden haber bile yok. Seni sevmeseydim niye senle sevgili olmak için yanına geleyim? Hani her şeyi değiştirecektin, hiç düşünmedin mi verdiğin vaatleri? İçinden hiç 'şimdi gidersem o kıza verdiğim sözler ne olacak 'demedin mi?"

Sesim sona doğru kısılırken yumruklarımı sıktım." Tabi sen sadece kendi ve beş para etmez arkadaşlarını düşünürdün değil mi? Unutmuşum. Onlar gitti ya sen de durma, git. Arkanda ne bıraktığına bakma bile! Benle gönlünü eğlendir ama sevgili olma çünkü arkadaşların, çevren ne der? Senin gibi biriyle nasıl bir taşralı kız sevgili olsun? Yanına bile yakıştırmadın beni değil mi? Doğruyu söyle."

Nothing Breaks Like a Heart | LiskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin